Yalnizca yeni filmleri degil; eski, kaliteli, cok duyulmamis, ulkelerinin disina tasamamis yerel filmleri de tanitsin.

genelde kısa filmlere ya çok az (festival vs. var ise) yer veriliyor ya da hiç zaman ayrılmıyor. halbuki olsa süper olur

vizyona gircek filmlerin fragmanini gostermekten fazlasi olsun. yukardakilere ek olarak, biyografi kosesinde yerli, yabanci oyuncular, yonetmenler tanitilabilir kisa kisa. bunu yaparken donemin sinema, politika ve kulturel yapisina dair ilginc bilgiler verilebilir. baska bir kosesinde de film izlemeye ya da filme dair, yani seyirciye yonelik egitim olabilir. ne bileyim gostergebilim, senaryo yazimdaki ilginc, onemli ogeler gibi seyler. gag yapiyordu ya onun gibi kisa film gonderilebilir ve izleyiciye izletilir. odul olarak bir yonetmenin yaninda ciraklik vs gibi seyler verilebilir. sonuncusu biraz abuk oldu galiba :s

atlar, bi arkadasiminki 8. kattan atlayip mefta bile oldu.

atlama meselesi kedinin huyuna göre değişir. kimi burnunu bile uzatmaz kenara, kimi de salak gibi(tanıyorum ben bunu) pat diye kendini atabilir. onun dışında istemsizce düşebilir de.

ama yüksek bir yerden atlayan ya da düşen bir kedinin dört ayak üstüne düşer diye sağlam kalma ihtimali garanti değildir. çok ciddi yaralanma hatta ölme olasılığı yüksektir. böyle bir olayı gerçekleşmeden engellemek lazımdır.

yillar once beninkisi 4. kattan atlayip kurtulmustu. ufakken daha kolay kurtuluyorlar sanki. biri atlamasa digeri atlayabilir. 6, 7 metre 2. kat sanirim. zemin beton degilse nispeten olmeyebilir ama bilinmez tabii. kurtulsa bile yuruyebiliyorsa kacabilir.

Eğer 2 kedi varsa, oyun oynarken koştururken filan kessin aşşa düşerler, benden söylemesi. benim evdeki pencere açıkken iki kedim de oradan aşşayı seyretmeye gelmişti, sonrada biri diğerini aşşaya itmişti.

ben 11-12 yaşlarındayken bi tanesini beşinci kattan atmıştım.arabanın üstüne düşmüştü allahtan bişiy olmamıştı. işin garibi,kedi bunu bi tür oyun zannetmiş olacakki tekrar evin kapısının önüne gelmiş ve içeriye girmek istemişti.

atlar hem de iki alt katta pencere kenarında oturan beni gecenin bi vakti iki metre yerinden zıplatır.

atlar, benimki atlayıp 1 gece boyunca burnundan kanatıp etrafa kan püskürttü ve düşük yaptı, ona rağmen yaşadı. bununla beraber son yavrusu da ölü doğdu, bu olayla ilgisi var mıdır bilemem.

yani garanti değil 6-7 metreden düşüp sağlam kalacağı.

benim bir kedim 8. kattan ağaç üstüne düşüp bilek incilterek kurtulmuştu ötekisi ise 3. kattan düşüp damağını yırttı yani genel olarak bir şey olmuyor ama sürekli balkonda olmalarını hiç tavsiye etmiyorum çünkü kargalar puştluğuna bunların kafalarını çelmeye çalışıyor önünden pike yaparak felan..

benim 10 sene kadar önce beslediğim kedim 2. kattan atlamayı alışkanlık haline getirmişti. hiç bişe de olmuyordu. yere inince deli gibi koşup gidiyordu. akşama doğru da geri geliyordu.

gelecek carsamba mesajla hatirlatirsaniz sorayim ekipten bir arkadasima.

www.eksiduyuru.com
nasıl cevap alamadın, cevap verdim işte. bir daha yazayım, sınav bu yıl yenilendi. eylül'dekinden ilk kez yapılcak, adı da bilet oldu. aynısından yok, yok!
verdiğim numarayı arayıp ayşegül hanımla da görüşebilirsin.

cancağızım ben kaynak istiyorum bu kez bi kitap çalışabileceğim ok?sağol sen verdiğin cevaptan da grammer kitabı önerisi istiyorum işte

ilk defa yapılacak bi sınavın içeriğini bilmeden insanlar nasıl kaynak önerebilirler?

ilk aşama için, arat nette 'placement test' diye. onlardan çöz bol bol. yapamadığın konuların ne olduğuna bakıp, sonra da o konuya çalış. ikinci aşama için de ne bileyim bir sürü siteler var, oralardan da grammar, vocabulary, reading şeklinde bölünmüş kısımlar vardır ve level'ları ayrılmıstır. Upper-int. mataryel oku, çöz, çalış derim.
-kitap olarak piyasada bir sürü gramer kitabı var, bu sınava xxxx kitapla çalışılır diyemeyiz haliyle. tr olmayan herhangi bi tanesi olur kanımca.
- reading text'leri için kitap bulman daha zor ya da 3, 5 text için kitap almana gerek yok. dediğim gibi nette var istemediğin kadar text.
- writing, bir kaç tane essay yazıp bi ingilizce bilene göstert, feedback al derim.

bu yıl ben de bu sınava gireceğim ve üniden doğru düzgün bir bilgi vermediler. raskolnikovvari, geçen yıl sınava girdiğine göre biraz açıklar mısın, mesela speaking konuları neler, dedikleri gibi gramerde çok kasıyorlar mı, listening nasıl oluyor vb. bilgi verirsen gerçekten çok sevinirim.

(bkz: patricia carli)

arif sesame olmaya?
dübeş attım yek geldi , grup laçin de söyledi bunu.
www.youtube.com

sınav içeriği bu yıl yenilendi ve yenisi henüz yok. eski yılların kitapçığı var bende ama ay sonuna doğru istanbul'a döncem. örnek değil ama sınav içeriği hakkında bilgi almak isterseniz şurayı arayabilirsiniz.
ayşegül ertürk
0 212 311 50 00 - 5466 ( dahili)

öncelikle mobilyayı zımparalamanız lazım ki,bu işin en gıcık tarafıdır.mobilyanın üzerinde elinizi gezdirdiğinizde pürüzsüz olması lazım,herhangi bi cila kalıntısı olmaması lazım ki üzerine boyayı atınca sorun yaşamayasınız.sonrası boya ve vernik,bu malzemeleri aldığınız yerde size yardımcı olurlar zaten sorarsanız.eğer takıldığınız bişey olursa mesaj atarsanız daha detaylı yardımcı olmaya çalışırım.

2. elcideki mobilyanın boyası nedir o önemli. cila var mı, yağlı boya mı yoksam kaplama mı? her birisi için farklı işlem gerekiyor. cilaysa onu çıkartmak lazım, pinoteks ya da yağlı boyaysa, kolay cart diye boyarsınız ama misal parlak suntalem tarzı ince kaplamalar boya tutmayabilir. bir de koyu renkse dönüştürmeniz zor olur. 2. el mobilyanın dışındaki işlemi/ malzemeyi öğrenip bi boyacıya sorarsanız söyler sanırım. ıkıncı elcıye sorarsanız, satmak için her türlü boyanır demesi mümkündür.
not: işlem zor olcaksa, adını hep unuturum, plastik yapışkanlı kaplamalar var ya, o tip bi şeyle de kaplayabilirsiniz.

ikinci el boya olan mobilya ikea'nin sitesine göre "seffaf akrilik vernik"le boyanmis, altinda altinda bir islem var mi bilmiyorum. ilk duyuruya resim de ekledim. cila, boya, vernik vs. pek anlamiyorum aslinda. üstüne siyah/koyu kahve renk gecmek istiyorum ki söyle olsun:
www.ikea.com

zımparayı iyi yapsanız bile, boyayı fırçayla yaparsanız fırça izleri kalır.
tabancayla boyama imkanınız da olmadığına göre, fotoğraftaki gibi bir yüzey elde etmeniz zor.

ben seneler önce ahşap bir sandık boyamıştım.fırça ile.alta pembe üstüne mavi damar izi gibi yapmıştım.boya son derece pütürlü olduydu.sonra üstüne 3 4 kat sprey vernik attım. 3 4 kattaki amacım pürüzsüz olsun hesabuydı.hiç bişi değişmedi.ama güzel olduydu yahu.

lisans ve lisans üstü programları aynı muafiyet sınavına giriyorlar, sadece almaları gereken puan değişiyor. misal biri 60 ise diğeri 70 oluyor gibi.
elp.bilgi.edu.tr bilgiler güncellenmemiş ama bu aralar eli kulağında.
belt 1 - ( placement test tadında, çoktan seçmeli) ilk aşama en az intermediate olmalı
bunu geçerse, 2 gün sonra belt 2( asıl sınav bu ve çoktan seçmeli değildir, skill ölçer zira) Bunun içeriğinde bu yıl değişiklik olcak ama temel olanlar 1 x reading, 1x writing, 1x listening ( note-taking ya da while listening ??) artı değişiklikler olabilir ama belt'te speaking artık yok.

dış hatlar içinse, geliş katında.
süre kısıtlaması yok.
fiyatı da valizin büyüklüğüne ve süreye bağlı.

ucreti de soyle:
www.ataturkairport.com

turkce muzik derken ne tur turkce muzik olacak? yemekli olsun derseniz bu daha cok meyhane tanimina giriyor. yabanci uyruklularsa fasilli, mezeli meyhane guzel olur gibime geldi. bu acidan da elmadag meyhanesini oneririm. normalden azcik daha pahali ama adam gibi tsm icra ediliyor ve masalarin konumu cok ferah. milletle kucak kucaga oturmuyorsunuz. yemek yerken bir yandan icilip dansedilsin, cosulsun derseniz de cagdas var peyote'nin sokaginda. oraya giden oynamadan cikmiyor genelde ama metrekareye dusen insan yogunlugunda cosmus durumda. bu eksisi ama kimisi oyle sevebiliyor.
meyhaneler disinda turkce muzik yapan mekanlar da genelde turkce pop calan kafe ya da barlar. iyi yemek servisi yapan lokantalarda muzik ya arka planda oluyor ya da turkce olmuyor. meyhaneyi tercih etmezseniz, yani yemek sonrasi eglenmeye, dansa bara gidelim derseniz yillardir oldukca populer bir mekan olarak vivaldi var buyukparmakkapi sokakta. orasi da cagdas'in yemeksiz hali gibi dusunun. eglence isi daha cok turkce rock'la olsun derseniz de vivaldi'nin karsinda bir mekan var, ali altay cikar yillardir. ismi gelmiyor aklima ama kapida ali'nin posterini gorursunuz. epeydir mekanlari takip etmiyorum ama aklima ilk gelen oneriler bunlar oldu.
iyi eglenceler

@pyro: yazdiklarin icin sagol. yurtdisindan gelecek arkadaslar turk. fasilli masilli bi yerler dusunuyorudk acikcasi. yazdiklarini dusunucem. tekrar sagol.

bavulda laptop tasinmaz, yanina al. illa tasiyacaksan ben orjinal kutusuna koyardim, sungeriyle falan, olmadi saglam bir laptop cantasina koyardim. ama yanima alirdim.

bavula konur mu ya? çalarlar mazallah.

al yanında paşalar gibi götür. dosyalarının taranacağını filan da hiç sanmam. ha bir de fişin ucu orada uymaz. ona göre bir çeviricin vardır sanırım.

2 ay kadar oldu laptop'la giris yapali. yanimiza almistik. guvenlik kontrolunde (ams.) laptop'u actirdilar sadece. acilinca da hemen kapattirdilar. amsterdam aktarmaliydi, orada bazi bagajlari secip ariyorlar, sonra da icine mektup birakiyorlar, valizini actik, aradik diye. o sekilde sans eseri sizinkini acarlarsa killanabilirler. avrupa aktarmasinda bu tip random arama yapiliyor, thy ile giden bir arkadasin valizi de aranmisti.

şüphelenirlerse arayabilirler. onun dışında hepsine teker teker bakmıyorlar tabii ki.

2) bayrak çok büyük olduğu için göz oyle algılıyor ve zaten oldukça büyük haliyle ağır olduğu için pır pır şeklinde bir hareketi de olmuyor.

3) external hdd'yi ilk defa mi takiyorsunuz pc'ye ? eger oyle ise anladigim kadari ile usb girisli, bu sebeple tamamen fikir yurutuyorum muhtemelen yeterli enerji alamadigi icin tanimiyor olabilir. esktra bir guc kaynaga gerekebilir external hdd ye.

@wish i could fly,evet usb girişli. ekstra güç kaynağı derken?nası oluyo?

genelde cogu ozellikle 3.5 inchlik external hddlerde ayriyetten guc girisi olur, bir ucu hddye giren bir ucu bildiginiz pirize. genelde kolaylikla bulunur.

@wish i could fly,öyle bi şeyi yok bunun.yani bu biraz büyükçe flash disk gibi sanırım,sistemi öyle gibi.

external hdd için söylüyorum, eğer usb kablosu daha sonra 2ye ayrılıyorsa, yani external'dan çıkan kablo 2 uca ayrılıyorsa, 2 usb ucu da takın. bazen birinden güç alırken diğerinden data şeediyor diye bir şeyler duymuştum.

3. benim eski pc 320'lik diski goruyordu ama 500'lugu gormuyordu. esim kompiterci, o '500'lugu goremiyor senin taka' seklinde bir aciklama yapmisti. cok teknik olmadi cevabim ama kisaca olduramamistik.

ya karıştırmayın güç kaynağı falan. laptop'ta çalışan şey, masaüstünde neden çalışmasın?

bir kere win98'de otomatik olarak tanınmaz böyle şeyler, eski bilgisayar dendiği için win98'e kadar gideyim dedim. eğer xp varsa, bu hard disk haricinde bir depolama aleti takarak en azından problemin nerede olduğu konusunda biraz daha ayrıntılı bilgi sahibi olabiliriz. küçük flash bellekleri falan tanıyor mu bilgisayar?

eski dediysem o kadar eski değil yani,xp var evet.diğerlerini tanıyor,mp3 çalarlar olsun,flash diskler olsun. bu da 160gblık sanırım.

@cembirdek olsun,hiç yoktan iyidir.

taxiyle yarım saatte.)

taksim'e gidilir ( 10 dakka) taksim'den bakirkoy dolmusuna binilir. ( cicekciler var ya meydanda, ordan biraz asagida, cervantes'e gelmeden sanirim) sahil daha acik oldugu icin sahilden giden bakirkoy dolmusuna binmeniz daha iyi olur. trafik yoksa bakirkoy'e 20, 25 dakikada gidilir desek, 2 dakikada da carousel'e yuruseniz toplu tasimayla en fazla 35, 40 dakika derim.
not: pangalti'dan bindiginiz otobus dikkat edin taksim meydandan sapanlardan biri olmasin. meydana saparsa orda trafik kitlidir genelde, cok vakit kaybedersiniz. yenikapi yonune gidenler caddeden duz iner meydana sapmadan, onlardan birisine binin. ya da meydana sapan bir otobusse de inip, yuruyun daha cabuk varirsiniz dolmus duragina.

süper hızlısınız :) teşekkürler.

sunu belirtmekte yarar var. iş gidiş ve cikis saatinde eger taksimdeki bakirkoy dolmuslarini kullanmaya kalkarsaniz, 1 cadde boyu uzunluktaki sıra beklemeye hazir olunuz. (ve ustune trafik sıkısıklıgına)

gideceginiz saat onemli yani.
not: dolmus soforleri f1 pilotu gibidir, korkmayin.

klan? eğer dalga geçmiyorsanız, berbat bir zevkiniz var. anam mekan berbat, müdavimleri ya ben lan neyse.
çok masraftan kasıt nedir anlasam ya, götür kardeşim nevizadeye. hem beraber gitmişiliğiniz olur. cumartesi akşam geç saatte( 2 den sonra) süper zevkli oluyor üst katlar bomboş bile kalıyor bazen. ama geç saat uymaz diyorsanız. sahilde yürüyün biraz. ya da götür hatunu tiyatroya ucuzundan, sohbet kaynaşma ortamında oyun başlamadan arada ve bittiğinde güzel şeyler olur.

ergenlerle beraber iceriz diyorsan klan abi. ama ole bir bulusma icin kesinlikle tercih edilmmemesi gereken biyer. nevizadeye gidin hocam.

ev kiralayım size üst kat kompile, içeçek dahil değil. çift kişilik şişme yatak :)
bence gidip nevizadedeki bir yerde iki kadeh bira için. sonra hatun kişi canım kahve istedi deyip starbucksa giderse, orada üç beş saat, sessiz sakin ortamda rahaaat rahaaat otururlar bence.

en iyisi evdir kardesim, bulusma icin. sakin sessiz muhabbetini yaparsin, istedigini icersin, hem samimi ortam olur. hem de gece geri dönme sorunu olmaz. eger ilk geceden rahatsiz etmeyeyim yatagi veririm ben salonda yatarim diyorsan arti puanda olur belki (gerci bu durumda ibne imis ulan bu diyen kizlarin haberini de almiyor degiliz). bence makul bicimde sebeplerini söyle ve eve davet et.

gecenlerde bir arkadasin olayi vardi :P, buyukparmakkapi'da girgir'a gittik. cuma aksami ve cok sakindi. fiyatlar da pahali degil. teras ayrica. yolun duserse bi ugra istersen.
bekar sokak 'super' de iyidir. 4 lira olmali 33'luk. muhabbet icin ideal ve erken saatlerde sokakta, duvar kenarinda bi masaya konuslanirsiniz. mis gibi olur.

taksim'de asmalımescit'de Tavanarası adlı mekana gidebilirsiniz. Tünele gelmeden 3 sokak falan önce, köşesinde Scooter diye bir dükkan var, sokağa girince sağda, karşısında market var ufak. Samimi, çok aşırı pahalı olmayan bir mekandır. (İşin içine alkol girerse fiyatlar her zaman artar malum, ama 2. buluşma için hoş ve tatlı bir yerdir.)

oncelikle cevaplar icin tesekkurler. :)

-Nevizade'ciler, 'sessiz ve sakinlik' unsurunu atlamissiniz sanki? :)
-Hatun kisi ben oldugumdan, ev ihtimali de yok :)) Daha ikinci bulusma hem ;)
-Girgir ile Tavanarasi fikirleri aklima yatti.. Bir gidip bakayim ikisine de cumartesine kadar. tekrar tesekkurler...

klan'a sessiz diyenler var. hey allahım!

sultanahmet, galata, taksim
belki bebek falan starbucks ın özellikle manzarası süperdir
onun dışında da bi yere götürülmez heralde. nargile içirebilirsin. müzik zevkini öğrenip ona göre bi bara götürebilirsin

canın sıkılmasın istiyorsan da yanına 1-2 arkadaşını daha al derim ama rus kız diyince abazanlar atlayacaktır ona dikkat. : )

bir de boğaz ve ortaköy civarı da olabilir düşününce. ya da caddebostan sahil, fenerbahçe, kalamış.

özellikle yer söyleyebilir misinniz, nokta atışı yapıp... taksim dediniz mesela, taksim'de nereye götürecem? istiklal'i arşınlamak yetmez herhal...

nokta atışı için biraz kızın zevklerini bilmek gerekiyor ama...

nargile için sefa ya da kallavi. kallavi'nin ortamı pek güzel değildir aslında ama boğaz manzarası var ve açık hava. yemek için barcelona ya da ara cafe ya da dilek, alkol için asmalımescit, kafepi ya da küçük beyoğlu, ya da limonlu bahçe de güzeldir. alkolsüz oturmak için de uygun bu saydıklarım bir kahve içmek için. eğer alışverişe meraklıysa terkos'a da götürebilirsiniz bence.

bebekte starbucks manzarası itibariyle muhteşem. starbucks insanı değilim ama bebek starbucks'ı ayrı bir kefeye koymak gerekiyor.

galata'da galata kulesi, ve karşısında böyle ismini şimdi hatırlayamadığım kırmızı üzerine boğa logosu olan bir cafe var, güzeldir orası da.

sultanahmette gezmekten başka bi şey yapamazsınız ki o da yorar insanı bence gitmemek en iyisi eğer kız özellikle "aya sofya'yı görücem" demiyorsa.

ortaköyde de bir yığın nargileci var, kumpir alıp deniz kenarında banklara oturup orada yiyip bir yandan boğazı seyredebilirsiniz.

@bushwacke, özellikle şu galata'daki mekanı merak ettim. ismini bir yerden öğrenemez miyiz?

ya da yok mudur bilen?

hiç riske girmene gerenk yok git caddebostana ya da bagdat caddesine.

@sirrikadem: orasinin ismi, venita del toro'dur. ispanyol yemekleri yaparlar.

2 sene boyunca bir rum'la çıkmış bir insan olarak konuşuyorum.

sabah 11 gibi geziye başlanır. sultanahmet'te aya sofya, sultanahmet camii ve yerebatan sarnıcı üçlüsü gezilip köfte yendikten sonra (yaklaşık 2 saat sürecektir), kapalıçarşı ve mısır çarşısı'ndan sadece görme maksatlı geçerek, galata köprüsü'nden karaköy'e geçilir. dümdüz yukarı çıkılır, galata kulesi'nin yanından da geçilir bu arada. hatta galata kulesi'ne de çıkılır ki istanbul'un güzel bir manzarasını görsün sayın turist. böylelikle istiklal caddesi'ne çıkılmış olunur. tahminimce istiklal'e çıkışınız 3 olacaktır ve yine tahminimce çok yorulmuş olacaksınız ikiniz de. bu yüzden tünel'deki gloria jeans'e girip kahve içilebileceği gibi, yine tünel tarafında olan (meydana doğru yürürken sanırım 2. sokakta, kumbaracılar yokuşu) mihrimah sultan'da da mola verilebilir. nargilesi vardır, güzel kekleri vardır. 1-2 saat de orada oyalandıktan sonra istiklal'de şöyle bir yürünür. meydana gelinir. ortaköy'e doğru inilir. hatta inmişken bebek'e kadar gidilir. taksim'deki gloria olmadı, buradaki olsun denir ve oradakine gidilir. deniz kenarında oturulur.

şimdi burada alternatif olarak, kız eğer tarihi eserleri falan görmekten hoşlandıysa, programa dolmabahçe de eklenebilir. hatta istiklal'de st.antoine kilisesi'ne girmekte de fayda olabilir. dolmabahçe'ye en geç 3'te gitmeniz gerekiyor. 4'te olabilir, emin olamadım bir an.

neyse efendim. bebek'ten sonra ortaköy'e dönülür ve kumpir yenir. ardından da taksim'e çıkılır. bu arada saat tahminen 7-8 olacaktır. bir bira içmek için yine kumbaracılar yokuşu'nda bulunan south park cafe'ye gidilebilir. güzel manzarası vardır.

bu bana güzel bir plan gibi geliyor. bir çok yabancıya bu plana benzer planlarla rehberlik ettim, herkes çok memnun kaldı. yorucu ancak zevkli.

bir de alternatif olarak, eminönü'nden kalkan boğaz turu motorları var. iki saat kadar sürüyor. o da planın bir yerine sokuşturulabilir.

tabii yine söylenmesi gereken bir nokta da, böyle bir planın maliyeti düşük değildir. babanızın müşterisinin kızına da hesap ödetmeyeceğinize göre, tahminen 200 liralık bir maliyet düşünülmelidir. buna müze girişleri, yemekler, kahveler ve bir iki tane de taksi dahildir. tabii gloria'da oturup 5'er kahve içip, her yerde bir dolu yer içerseniz 200 lira ile günün yarısına ulaşmanız da mucize olur.

nargilesi pek iyi değil ama turistlerin bayılacağı bir nargileci mevcuttur. çemberlitaşta erenler nargile (çorlulu ali paşa medresesi diye de geçmekte) tarihi baya eski bir nargileci. nargile içmese bile oranın ortamında bulunmasına bayılacaktır fırlama bir genç değilse kendisi.

gitmek içinde eminönü tramvayının çemberlitaş durağında inip 50 metre yürüyorsunuz diyim.

laleli ve aksaraya da götürebilirsin yabancılık çekmez :)

sultanahmet civarı olabilir

sonucu merak ettim nereye götürdün noldu (:

sonuç şu oldu, kız ingilizce bilmediği için ve ben de rusça bilmediğim için çok sıkıcı geçti ve olabildiğince kısa sürdü gezi...

not: benzer durumlarda sakın kimseye rehberlik etmeyin!

Balıkesir üzerinden aktarmalı olarak gidilebilir. bir de Edremit Belediyesi'nin otobüsleri vardı sanırım.

maalesef fiyattan haberim yok.

Direk Bandırma-Akçay otobüsleri var, onlara bineceksin. Akçay'da inip Zeytinli dolmuşlarına bineceksin ki o iş 5 dakika.
Fiyatları ben de bilmiyorum maalesef.

zirvesinde, limon'da bazi bilgiler var, isinize yarayabilir.

sayın whoosie,

ilk zirveniz olması gerektiği halde organizasyon eksikliği ile saçma bir zirveye dönüşen popomundo yıldızları zirvesi'nin organizatörü olan bendeniz, yepyeni bir zirve ile karşınızdayım. adı zeytinli rock fest 2008 zirvesi. sizi orada görmek isteriz. en azından sizden başka sözlükçülerin de orada olacağını aklınızda tutarsanız, kendinizi daha güvende hissedersiniz diye düşünüyorum. (ne dedim lan ben?)

neyse efendim, ahanda linki:

limon.6degreesunder.com

aznavur pasajinda (gs lisesinin karsisinda özsüt sirasinda) alt katta sirf mum satan bir dukkan vardi, hala duruyor mudur acep? dogumgunu hediyesi gelmisti ordan bana.

diger pasajlara da bakilabilir atlas, halep vs. gibi

ingiliz konsolosluğunun karşısında var. konsolosluğa arkanı döndüğünde sağ çaprazında kalıyor.

divan otelin karsisindan dolapdere'ye cevreyoluna inen yol vardir. o yoldan asagiya inince sola donuyoruz. neyse iste apik corbaci var meydanda, az biraz yuruyunce sedef mum var solda, sadece mumcu. ilerde sagda da bilgi uni'nin dolapdere kampusu vardir. istanbul'daki en egzantirik mumlar orda olmalilar.

tepe home larda müthiş kokulu değişik değişik mum çeşitleri var oraya bak derim.

anadolu pasajı'nın içinde bir tezgah var çe$it çe$it mumlar vardır. bulamazsanız sizi işin kaynağı olan dükkanlara götürebilirim. bir dönem bu i$le uğra$mı$tım. zevkli bir i$ti.

haydi vatanda$!! romantizme gel. ay ı$ığı mum ı$ığı.

nedense sinaklere kaşı hep elektrik süpürgesinin iyi bir çözüm olduğunu düşünmüşümdür. ufak sinekleri süpürge ile çekebilirsiniz (bence) sonra kalın torba ve eldivenlerlen içindeki pislikleri kabaca alıp ağzı kabanabilen bir şeye atıp kurtulursunuz. sonra gelsin mr proper, gitsin çamaşır suyu basarsınız kimyasalı. sonra da bir güzel temizleyebilirsiniz. ayrıca buzdolabıunın makinasi filan oralara da saklanmış, sizmış olabilirler ona da dikkat. bir de bu işlerin öncesinde buzdolabını çalıştırmak da işe yarayabilir, şöyle ki buzdolabı çalışıp da içindekileri soğutunca, hem sinekler hareket yetenekleri kaybederler, hem de içerdeki pis sular filan biraz katılaşır, daha az koku çıkartabilir.

bir de, bir miktar türk kahvesini, sizin durumunuzda bir paket sanırım, buzdolabının içinde bir tabakta bekletin. kötü kokuyu emecektir.

eldivenleri takip, dolabi su yeni nesil temizliyicilerle bir guzel sil. yag cozucu ozelligi olanlar ya da suya camasir suyu karistirsan da olur. kuruduktan sonra bir kat daha silip, kurula istersen. senin dolaptaki koku, bildigimiz dolap kokusundan daha bi degisik ozellikte olsa gerek. iyice kuruduktan sonra da diger koku giderici onlemleri uygularsiniz, calistirip.
'Buzdolabının kokmaması için budolabının bir köşesine karbonat veya süt koyun. Ayrıca buzdolabını sirkeli suyla silin.' buna bakarak ikinci silmeyi sirkeyle yaparsan gicir olur sanirim.
kucuk sinekler icin de sinek oldurucuyle birlikte kesmenin en kesin sonucu mutfakta hic bir yemek birakmamak ve banyo, tuvalet kapisini surekli kapayarak oraya da ulasmalarini engellemek. gec oluyor ama sonuc aliniyo bu sekil.

evet, bildiğim kadarıyla kullanılabilir. onceden planlanmamış ani ortaya çıkan durumlarda kullanılabiliyor, misal I'll go now der bir şnsan ve bu önceden bilinen birşey diildir. I'm going now dan daha anlık'tır.
Future tense'in bir de bu yönü var. Br diğer örnek restorant'ta yemek siparişi verirken, kişi menuye falan bakıp, I'll have a xxx diyebilir, bu da anlık karar verildiğinde kullanılır.
Future tense'ın 3 hali var sonucta, I'll have gone / I'll go / I'll be going vs gibi, ingilizce öğretmeni arkadaşlar daha iyi açıklayacaklardır eminim.

Evet "will" planlanmamış, anlık kafada beliren düşünceler için kullanılıyor. "Going to" kalıbı daha kesin şeyler için. Ayrıca buna benzer bir örnek de mesela, sonraki bir zamanda yapılacak işin şimdiki zamanla belirtilmesi. "I am swimming this weekend" gibi.

Ama mesela bu verdiğiniz örnekler hep birinci kişi, sonuçta etken olan biziz anlık da olsa. Restorant örneğinde mesela, türkçede de "Ben bir kola alacağım" diyebiliyoruz ki bu gelecek zaman oluyor, ama "The car won't work" cümlesini tam çevirdiğimizde "Araba çalışmayacak" oluyor ama kullanımı "Araba çalışmıyor", kontrol dışı bir olay ve etken kişi araba. Yani anladığım kadarıyla, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında kalan bir kullanım bu. Yine de bilenler cevap yazmaya devam ederse iyi olur, kafamda tam oturmuş olur.. Teşekkürler

insanlar için de aynı kalıbı kullanabilirsiniz, tam Türkçesi, "çalışmaya niyeti yok"tur.

hiç kafanızı karıştırmayın, "anlık olay" burada anahtar bence. arabanın o an calısmayacagı anlasıldı ise, the car is not going to work denmez, zaten dediniz ya filmde de arabadan cıkıp kosmaya baslamıslar, anlık kararlar anlık olaylar da kullanırsınız. Bir de her cumlenin Türkçesini düşünüp o şekilde kafanıza yerleştirmeye çalışmayın bence işin içinden çıkamazsınız. yani şimdiki zaman gelecek zaman arası kalma gibi bir durum yok, present future tense gelecek ve anlık olan durumlarda kullanılır.

Aslında kolay yoldan şöyle düşünülebilir: Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bu araba çalışmayacak. Hani elimden geleni yapıyorum ama çalışmıyor. "The car doesn't work" yerine "won't" kullanımı daha uygun.

konuyu ozetle toparlarsak:
be going to'nun temel 2 kullanimi var.
1. planlanan gelecek - The manager is going to call you at 4. ( sekreteri birisine soyluyor)
2. tahmin ( genelde de dissal veriye dayali tahmin - her zaman olmayabilir de ama!)
misal kontrolunu kaybetmis bir kaykayci cocuk gorduk yolda ve arkadasimiza donup soyle diyoruz: he is going to hit the car.
gelelim will'e.
1. anlik kararlar ( on the spot decision) Misal,arkadasimiz yemek soyledi, yok ben tokum vs dedikten sonra garson yemegi getirdi ve canimiz cekti, fikir degistirdik. garsona donuyoruz: I'll have the same, please diyebiliriz.
2. gelecek zamanin disindaki kullanimlari da oldukca yaygin ve populerdir. isteklilik ( eagerness), rica ( requests), soz verme durumlarinda da gelecek zamanla alakasiz olarak will kullaniriz.
Will you marry me?
Don't worry! I'll help you.
I won't do it again, gibi mesela.
3. tahmin ( daha cok kisisel)
He won't call you dedigimizde, o seni aramiycak, kizdirmissin, ben boyle dusunuyorum kastedilir. ama soyle deseydi he is not goingto call you. seni aramiycak, yani bunu biliyorum. ben belki he'nin sekreteriyim ve seni aramak he'nin programinda yok.. gibi bir anlami var.
simdi burdan yola cikip replige donersek, ordaki durum anlik karar degil. arabanin calismamasinin karardan daha cok tahminle ilgisi var yani this will work :)

Niye bu kadar irdelenmis anlamadim. Arabanin calismayacagini soylemis yani arabayi calistirmaya ugrasmicam diyor.

Aynı olay How I Met Your Mother 2. Sezon 15. Bölümünde de var.
Barney Ted'i arayıp "My legs dont work" diyor,
Ted de Marshall'a dönüp "Barney's legs won't work" diyor..
Nasıl bir iş bu ki..

istanbul: pelit pastanesi ve venüs pastanesinin yaş pastaları süper. ama biraz tuzlu fiyatları.

pelit'te hemfikirim; ozellikle cikolatali muzlusu $ahanedir.

www.pelit.com.tr

İzmir'de Reyhan Pastanesi'nin yaş pastaları ve özellikle cheesecake'leri süperdir.

istanbul savoy pastanesi, cihangir. her nevi yas pastasi cok guzeldir. visne cikolatasini yemeden olmemeli. kuru pastalari da iddialidir. favorim tulum peynirli minik kruvasan gibi olani. alman pastasini da cok guzel yaparlar.hepsi guzel kisaca.
www.savoypastanesi.com

ankara su pastanesinde de güzel pastalar vardır.ben memnun kalıyorum her gidişimde.

pelit tabi ki süper pastalar yapar, emek pastanesi de bunlar zaten bildiğimiz. asıl inanmayacaksınız ama aslı börek inanılmaz güzel pastalar yapıyor. içinde şu olsun, bu olsun, üstündeki süslemeler şöyle olsun böyle olsun bilmem ne cart curt diyorsunuz, adamlar size olurunu olmazını gayet mantıklı bir şekilde açıklıyorlar, temelde de istediğiniz gibi bir pasta yapıyorlar ve istediğiniz saatte istediğiniz yere getiriyorlar.
üstelik fiyatları da inanılmaz makul, her tür davet, nişan, düğün, parti... tavsiye ederim. üstelik şöyle bir şansınız da var, kuru pasta, börek, zeytinyağlı meze vs... her şeyi tek bir yerden halledebiliyorsunuz, her şey kapınıza geliyor.

(bkz: beyaz fırın)

izmir: reyhan ve bravo

Çevre pastanesi
Mecidiyeköy/İst.

pelit'te muzlu ve çikolaalının ismi ekpa'dır.ısrarla isteyiniz deneyiniz ve denettiriniz.

izmir'de lozan pastanesi ünlüdür. 1969dan beri
www.lozanpastanesi.com.tr

Ankara'da liva pastanesi. ohhşş!!!

Divan.

Ankara'da Big Chefs ve Swissôtel'in pastaları muhteşem oluyor, başka bir alternatif yok bence.
İzmir'de ise Reyhan ve Bravo.

Şişlideki osman pastanesi bir numaradır. yaklaşık elli yıldır aynı dükkanda hizmet veriyorlar. camiye yakın, osmanbeye doğru anacadde üzerinde.

gecenlerde bir arkadaşım thy ile istanbul-antakya arasında köpeğini taşıdı uçakla.ağırlığı fazla olduğu için kargo bölümünde taşındı ama herhangi bir sorunla karşılaşmadılar.

köpekleri ayrı ayrı kafeslere koyacaksanız toplam 6 kiloyu geçmez sanırım kafesler ne kadar ağır bilmiyorum gerçi.eğer köpek başına 6 kiloyu geçmezse aynı uçakla uçacak başka bir yolcudan uçuş sırasında köpeklerden birine göz kulak olmasını isteyebilirsiniz mesela.biraz zorlama oldu ama illa kargoya vermem diyorsanız ve thy de tek köpek olsa kabine alırdık gibi bir bahane üretirse denenebilir.

evcil hayvanlar on kargoda tasinir ve oksiyen verilebilir bolumdur burasi. evcil hayvan tasinacagi zaman bu ucagin loadsheet'inde ve sozlu olarak operasyoncu tarafindan kaptana iletilir. ancak nadir de olsa bazi aksamalar olmasi mumkundur. ola ki on kargoya koyulmasi gerekirse de, kalkistan once bas hostesten rica edin, kaptana bir daha soylemesini isteyin, onlem almis olursunuz.
ekleme: on kargoya normalde oksijen verilmez.

kız arkadaşım 7 aylık Samoyed yavrusunu THY ile İst.dan Van'a taşıdı. pyro nun dedigi gibi, bavulların yanına koymuyorlar özel yeri var. havaalanında görevli gelip kutuyu alıp götürüyor... sorunsuz gitti bizim ufaklık normalde çok tırsak olmasına ragmen uçuş sonrası iyiydi. THY sorun olmaz diğer firmaları araştırmak gerekir.

www.endurocugibiyiz.blogspot.com

bandirma feribotuna binmezsen uzar. binersen ... molalara ve hizina bagli olmakla birlikte 4 ya da 5 saat diyecegim kabaca. yeni gidip geldim motorla o yolu. her seferinde sure degisiyor :)

İkiteker ya da enduroclub'ın forumlarında bu bilgi vardır. Biz KLR 650 ile 1 haftada gittik o yolu, geze geze, bizimkisi sayılmaz yani. En son Tavaklı'dan İzmir'e 1 molayla yaklaşık 3 saatte gittik. Onda da helak olduk. Keyif adamı olduğumuz için bizi zorladı ama hiç sorunsuz yol alanlar da oluyor. Bir de motorun selesi yumuşaksa daha kolay olur.

Feribot ne kadar sürüyor?

Arabayla gitmekten daha uzun sürer.
Feribot 2-2.5 saat sürüyor.

@386dx: arabayla gitmekten neden daha uzun sürer? merak ettim öyle görünce :) yol aynı, mesafe aynı, motoruna ve sürücüsüne bağlı değil mi? yoksa ben bir şeyi mi atlıyorum?

otobus zaten 8 saatte gidiyor o yolu. 550 km falan. motoruna gore degisir tabi. 250lik bir cruiser motor tas catlasin 150 yapar zaten. 90la giderseniz ortalama, 9 saatte varirsiniz herhalde. saat basi bi 15 dakika mola vermenizi oneririm. ve bol bol su icin. windshield yoksa bir de, bence hic kasmayin. insan ruzgar manyagi oluyor, biliyorsunuzdur.

ben istanbul-ankara yaptim. benzin molasi verdim sadece 3 saatte bir.7 saat surmustu.

@actionary: insan arabadaki gibi devamli mmotor suremiyor hocam. ruzgar bir yandan, ses bir yandan; insanin dikkati dagiliyor bi sure sonra. su icmek icin duruyor, sigara icmek icin duruyor. vesaire

izmit-izmir arası 1000cclik racing motorla molasız 4 saatte giden arkadaşım var. molasız dediğim benzin almak hariç.

Kırlangıç Çökeltme'yi pek sevdim ben. :)

enfes bir sey; erken hasat sizmasi. komili idi sanirim. yemek icin degil de salata vs ye. epeydir goremiyorum ama ortalikta.

bulabilirseniz veya yolunuz du$erse: burhaniye urunu "sariba$" sizma (kar$i kom$um getirmi$ti saolsun) / *marketlerden aldiklarim arasinda en begendigim "komili cold pressed sizma"

Edremit'te avcı Cemal Abi var bizim. ondan alıyoz. daha şahanesi varsa da henüz tatmadım. Cemal Abi'nin dükkanı falan yok. sadece tanıdıklarına veriyor yağından. onu da kısıtlı miktarda.

edit:

diğer öneriler çok naif lan! salkdasjlkdjalskajajahahhahahahahaahahha:)))))))

edit 2:

arada sarıbaş sızmayı okumamışım. ayıp olmuş.

gayet rahat abartarak soyluyorum ki dünya yüzünde yiyebileceginiz en lezzetli zeytinyağı edremit körfezinden cikar. tadarak alınmasi taraftariyim. o yuzden markalı olanlarda bu sans maleseff yok. bence tanıdıgınız edremite burhaniyeye ayvaliğa bi ugrasin kurulan pazarlari dolaşsin özellikle köylülerin oldugu yerlerde (edremit pazari carsamba günleri kurulan) gayet raat şahane yağlar bulur. ha yardımcı olurmuyuz? oluruz.
[email protected] iletişim icin :)

İzmir - Karaburun tarafında köylülerin kendi yaptıkları zeytinyağı da oldukça iyidir. lezzet ve asit dengesi olarak yormaz, zevkle yenir hem yemeklik hem sofralık olarak kullanılabilir. Hatta almak istediğinizde Karaburun Mordoğan'da eşeğiyle dolaşan Sadık amcayı arar bulursanız (ki herkes tanır kendisini) onun zeytin yağı güzeldir. Kendinde olmasa bile bulur buluşturur. Ama bu sene sanırım zeytinde yok senesi o yüzden fazla alamayabilirsiniz, bir de kilosu 8YTLye kadar tırmandı haberiniz olsun...

burhaniye-pelitköy taraflarında tavsiye ederim.

ve edremit körfezinden cayma, akhisar'dan gelen yağlarda oldukça kaliteli ama mesela bize çok "koyu-yoğun" geliyor.. ama bak bu pelitköy'deki dayı bomba...
bardak bardak doldur iç o derece..

ulan canım çekti, valideye söyliyim bi börülce patlatsın akşama

3. Bakteriyel aşırı çoğalma buna neden olabilir, benzer şekilde "düzenli" olarak kötü besleniyorsanız değerlerinizin düşük çıkması normal.

ferro sanolu uzun zaman kullandım, bıraktıktan sonra iki gün içinde gene düşmeler başladı (anemiye bağlı tansiyon düşüklüğü), çeşitli ilaçlar kullandım, öyle çok da kötü beslenmiyorum, ne biliyim, sebze falan da yerim sık sık evde. zaten çok kötü beslensem kolestrolüm de yüksek olmaz mıydı? neyse, hayırlısı bakalım...

imzayı da yıllardır çalışıyorum kağıtlarda, bir süre imza atmazsam eskisini unutuyorum, kafamdan benzediğini düşündüğüm yeni bi tane atıyorum, malım evet.

2-imzanızı değiştirin isminizi el yazısıyla yazıp üstünü karalayın en kral imzadır xD

1-"bu kibritler eskiden ne güzeldi, şimdi iğrenç tadı var..."

valla kibrit dedigin yemek icin degil de yansin diye uretildiginden pek dikkat etmemis olabilirler tadina...

3) (tribal enfexion abiye saygılarımı sunarak başlıyorum)
tribal abinin dediği gibi basit bir destek kombinasyonuyla kan değerleri normale çekilebilir. ancak "sebebini araştırmıyorlar" dediğinize göre sizin şikayetinizin farklı olduğunu düşündüm ben. bir insanın "kan değerlerim düşük" gibi bir şikayeti olamaz. şikayet "üşüyorum" gibi, "halsizim" gibi olur. o yüzden şikayetinizin ne olduğunu yazmanızı tavsiye ediyorum -ki biz de rahatlıkla atıp tutabilelim.

ha, eğer genel olarak anemik belirtiler gösteriyorsanız, düzenli beslenme ve ilaç tedavisinden "asla" fayda göremiyorsanız hematoloji'ye gitmenizi öneririm. en basitinden talasemi minör olabilirsiniz misal, onun da hemoglobin elektroforezi yaptırmadan kesin tanısını alamazsınız. (talasemi dedim diye telaşa vermeyin, aklıma ilk gelen örneği yazdım sadece)

2) (imza) aynı dertten mustariptim, buna el yazısıyla sadece adımı yazmak gibi bir çözüm buldum.

1) kibritlerdeki değişimin ben de farkındayım. alpinsamuray'a katılmıyorum, sigarayı yaktığın an bir nebze de olsa kibritin tadını alırsın. kaldı ki kibritin kokusunu ayrıca severim ben.

burada 3. sorunuza dönüş yapıyorum, kibritin tadını biliyor olmanız sizde pica anamnezine işaret ediyor. bu da demir eksikliği anemisinin temel taşlarından biridir.

doktor ve intern duyrucularin affina siginarak 3 numara hakkinda kardesimin yasadiklarindan yola cikarak, paratiroid olabilir demekteyim. yanlisim varsa duzeltin ( kardeste iki rahatsizlik birden vardi, karistirabilirim) 'paratiroid' iseniz xxxxx bilmemne hormonu asiri salgilaniyor ve o nedenle ozellikle kemikler kalsiyumu alamiyor. ne kadar cok takviye alsaniz da emilim olmadigi icin bunlar ise yaramiyor. kardesimde cok zor teshis etmislerdi de yazayim dedim.

@gxix: üşüyorum halsizim, gözlerim kararıyo diye en başında gittim tabi doktora ama bu uzun bi süreç ve kan değerlerimin düşük olduğu belli, benim de şikayetim doğal olarak bu, yoksa sıfırdan şikayetçi olma durumunda değilim.

mesela referans değerlerin altında olan şeyler şunlar: açlık kan ekeri, kolestrol/hdl kolestrol oranı, vldl kolestrol, trigliseridler, lys, rbc, hgb, hct, mch, mchc, siyanokobalamin, ferritin, demir. referans aralığından yüksek olanlar da demir/demir bağlama kapasitesi ve sedimentasyon hızı.

L'den başka bi harf yok yani raporda...

yabanci dil ingilizce ise iş cok zor. eskiden turizm bakanligi kurs ve ardindan sinav aciyordu. sonra bir ara sadece iki senelik okul mezunlari olacak dediler. en son yanlis bilmiyorsam yine turizm bakanliginin sinavi ile oluyor ama ingilizce rehberler zaten piyasada fazla fazla rehber oldugundan sikayetciler. bir de tabii belgen olsa bile bir sürü kurt rehberin arasina girip iş kapabilmek ayri bir sorun. bir kac yil para kazanamamayi göze almak gerekebilir.

www.tureb.net

site genelinde daha ayrıntılı bilgiler de mevcut..

rehber arkadaşlarımın dediğine göre okullu yeni mezun rehberler piyasayı iyice düşürmüşler. türsab'ın listesinin 1/3 üne çalışıyorlarmış özellikle antalya'da. bu dedikoyu da aktarayım dedim.
nadir diller diye tabir edilen bi kategori var. şayet ingilizce rehberlik düşünüyorsan kokart alman çok zor, ingilizceci almıyolar diye biliyorum. ispanyolcanın piyasası hala var. ya da uzun vade için nadir bir dil öğrenip, 3 yıl sonra eyleme geçmek gibi bi plan da yapmak mümkün. bu aralar moda çince öğrenmek malum. o tip bi plan yapcaksan çevremde zibilyon tane rehber var, onlara akıl danışabilirim.

10 yıldır incoming pazarının içinde bulunan biri olarak rehberlik mesleğinin şu anda nasıl bir durum halinde olduğunu kısaca izah edeyim.

rehberliğe hangi dilde başlarsanız başlayın, bu mesleği icra ettiğiniz sürece sizin haklarınıza tecavüz edileceğini, dolaylı yoldan sizinde başkalarının haklarına tecavüz etme zorunluluğunuz olduğunu belirtmek isterim... bunun yanında başkalarının çıkarları için tahmin edemeyeceğiniz kadar çok yalan söylemek zorunda olduğunuz gerçeğinide kafanızdan çıkartmayın. ülkemiz turizm anlayışında ülkemizi ziyarete gelen turistlere yalan söylemek, yanıltıcı bilgi vermek ve kandırmak, bu pazarın kaçınılmaz bir davranış biçimidir. bunları yapamazsanız herhangi bir acente'den iş almanız pek mümkün olmaz.

genel hatlarıyla yapacağınız işin içinde bulunan noktalar, yukarıda bahsettiğim ayrıntılar ile bire bir alakalıdır..

dil seçimi konusuna gelince..
sakın olaki ingilizce'den kokart almayın. ingilizce kokartı olan rehberlerin neredeyse %30'u sadece ingilizce anlatımlı işlerde çalışır. kalan %70 lik kısım ise ya illalh edip çalışmıyordur, ya sabahlara kadar antalyada alan-otel transferi yapıyodur, ya da gölge rehberlik dediğimiz abuk bir işi yapıyordur.

eğer ingilizce kokart alıp çalışmak zorunda kalacaksanız ingilizce anlatımlı işlerin tamamı ''tanıdık'' kişilere verildiği için yüzde 99 ''gölge'' olarak tabir ettiğimiz rehberlik çeşidini icra edersiniz. peki nedir bu ''gölge rehberlik'' olayı? hemen anlatayım..

ender diller olarak bilinen yunanca, çince, korece, lehçe, çekçe, farsça, rusça dillerine ait turist gruplarına yetecek sayıda kokartlı rehber olmadığı için acenteler tarafından icad edilmiş bir iş koludur gölge rehberlik. örneklemek gerekirse ülkeye gelen bir yunanlı grubun başında yunanca kokarta sahip bir rehber tesis edilemiyorsa (ki bu yoğunluktan, yani gelen turistin var olan rehber sayısından fazla olduğu durumlarda hasıl olur) yünanca bilen fakat kokartı olmayan herhangi bir kişi grubun başına verilir. yanına da kontrollerde sıkıntı yaşanmaması için bir ingilizce rehber verilir. işte bu rehbere ''gölge rehber'' denir. gölge rehber yünanca bilmediği için anlatım yapamaz ve tek işi o yünanca bilen adamın dediklerini yapmaktır. o adam saat 4 te topkapıya gdicez derse topkapıya gdilir. çiş molası vericez derse çiş molası verilir. yani rehber olarak yapmak zorunda olduğunuz bir şeyin kararını kesinlikle kendiniz alamazsınız. hatta çoğu zaman bu adamlar öyle kaprisli olur ki iki kaşık suda boğasınız gelir, yaptığınız işi bırakma noktasına gelirsiniz. müşteriyle bire bir temeasta olduğu için, sizin kazanacağınız paranında yönetimi tamamen onun elindedir. haliyle onun dediklerine riayet etmek zorunda kalırsınız. tüm bunların yanında grubun baındaki yetkili kişi kağıt üzerinde siz olduğunuz için, doğabilecek tüm kötü durumların sorumlusu da siz olursunuz.

fazla karartıcı oldu sanırım. birazda ''nasıl olursa iyi olur'' kısmına geçelim.

evet, çalışır ve başarabilirseniz iyi olur. gidip ispanyolca kokart alırsanız kendi turunuzun rehberi olabilirsiniz. zaten dünyanın yarısından fazlası ispanyolca konuşurken neden bu kadar çok ingilizce kokartlı rehber çıkartırlar anlamış değilim. ülkemize ciddi sayıda ispanyolca dilinden turist gelmekte ve bunların servisleri ispanyolca'dan yapılmaktadır. çoğu zaman rehber azlığından iki tur birleştirilip tek rehbere verilir. ülkemizde ispanyolca ezelden beri rağbet gören bir dil olmadığı için rehber olmayıp ispanyolca konuşan insanlara pek rastlanmaz. haliyle bu işin gölge rehberliği de yapılamamaktadır. dolayısı ile ispanyolca kokart alabilirseniz ciddi paralar kazanırsınız. zaten siz daha mezun olurken acenteler gelir sizi bulur ve ciddi teklifler yaparlar. ayrıca ispanyolca dillere bağlı arjantin, meksika, ispanya vs gibi ülkelerin tuistlerinin de ciddi paralar bırakması da cabasıdır.

ha bu dediklerim, eğer başarabilirseniz korece, çince, farsça, çekçe, lehçe gibi diller içinde geçerlidir ama dediğim gibi ispanyolca bunların yanında kraldır. çünkü ispanyolca sadece ispanyaya değil, çoklu pazarlara da hükmeder..

rehberlik ilginç meslektir. rehberlik, sadece müze anlatmak değildir. iyi hitabet yeteneğinin yanında proglamlalama zamanlama ve kendine güven ister. bilmediğiniz bir şeyi soran yolcunuza ''eeeee'' demek yapacağınız son iş olmalıdır. bunun yerine bilmiyorsanız çok net ve sanki doğruymuşçasına 3 yaklaşık bir biçimde sallamak, öyle herkesin yapabileceği bir şey değildir. çünkü bu soru, mola tesisinin bahçesinde ekili olan bir bitkinin cinsi olabileceği gibi, bir sütun başının tepesineki mermerin hangi bölgenin taş ocağından geldiği de olabilir.

yoğun tipi altında 40 tane yabancıyla konya-ankara karayolunda kalmış olabilirsiniz ve yolcunuzun çişi geldiğinde bunu nasıl halledebileceğiniz hakkında çözüm yolu bulmak, tamamiyle sizin pratikliğinize kalmıştır. psidia'yı gezen bir müşteriniz kalp krizi geçirebilir, kapadokya'da çömlek kebabı yiyen bir müşteriniz in miğdesi buna alışık olmayabilir ve ihlara vadisinde kusmaya başlayabilir. denizli antalya arasında, katranık dağlarında yolcunuzun dişi ölesiye ağrıyabilir ve oraya en yakın sağlık oacağını bilmek sizin göreviizdir, trabzondaki bir oteli bulmak sizin göreviniz olabileceği gibi, kaptanın gizlice alkola alpı almadığını kontrol etmekte sizin göreviniz olabilir. uyuan kaptanı uyanık tutmak için gece boyunca sohbet etme zorunluğunuz olduğu gibi bu kaptan psikopat biri de olabilir.

bu ve bunun gibi fantastik olayların tamamı bu mesleğin içinde vardır ve var olmaya devam edecektir.

akademik kısmını bilmiyorum ama sanırım herhangi bir üniversitenın 2 yıllık rehberlik bolumunu bitirip mezun oldugunuz zaman türkşiye turunu yaptığınız anda rehber olabilrsiniz. ender bir dil biliyorsanız bakanlığın açtığı ender dil sınavlarını veripte rehber olabilirsiniz.

:)
hızlı yazdım, typolar affola..

bu arada o sitelerde yazan yevmiyeler kendini bilmez rehberler ve acenteler sayesinde kırıldıkça kırılır. siz biriyle bi parada anlaşırsınız, başka bi rehber gelir anlaştığınız, hakkınız olanın altında bi paraya tamah edip işi sizin elinizden alır. böyledir bu pazar.

şehir merkezinden uzaklaşın bir defa. polonezköy ideal olabilir. tabi kimlerle ve kaç kişi gideceğiniz de önemli.

anadolu kavağı diyecem lakin orası da artık çok kalabalık

pierre loti olabilir. hem fazla da kalabalık değil. fotoğraf çekilmek için manzarası da var. teleferikle aşağıya iner eyüp sultan civarında da gezebilirsiniz. ordan da miniaturk e geçersiniz.

ayın 20'sinden sonra olursa 1 gününe ben de katılabilirim. :P
'istanbul' aratmasında bır kac soru cıkmalı. o cevaplarda da bulunur bir şeyler.
haftaiçi gezmecesinde bu tip yerler daha sakin olur. haftasonu en güzeli evde oturmaktır.

cok fazla vaktimiz ve aracimiz yok o sebeple sehir ici mekanlarla sınırlıyız. pierre loti ve miniaturk iyi gibi geldi ama miniatürk cok kalabalik demislerdi en son. bogaz vapuru ile anadolu kavagi planlar arasinda vardi ama oraya gidince ne yapacagimizi bilemedik. ne yazik ki cok kısıtlı vaktimiz ve pyro kardesim ile görüsmek ekim sonuna kaliyor bu durumda, okullar da acilmis olur hem.

konu dışı olacak ama bisiklet, istanbulun hiç görmediğiniz yerlerine ulaştırması açısından çok süper ve on numara bi alettir. ben her seferinde hayretler içerisinde kalıyorum istanbul'a hiç görmediğim açılardan bakınca..

kardeşimden naklen yayınlıyorum:
kabakları rendeliyor. sulanmasını bekliyor, sonra iyyyyce sıkıp süzüyor. ondan keri içine un, yumurta, karabiber, maydanoz, tuzla harç yapıp kızartıyor. karışım hafif cıvık olsun, hafif sert olsun. çok sert ya da cıvık olmasın, orta :s

aynı tarifin içine ilave olarak yoğurt ve kabartma tozu da koyarak fırında pişiriyorum ben de.

betty hanımcım, aklıma geldi. sende yemeklık isminde bir dosya var mı? yerli, yabancı suruylen tarif var. :)

bir mutfak neferi olarak iki satır yazmak isterim :)

benim tarifim de pyro'nunkiyle aynı gibi (zaten yeniliğe çok açık bi tarif değil bu mücver mereti , bi kez farklı baharat falan koyayım dedim abuk subuk bir şey çıktı ortaya ) ama hazır boş boş oturuyorken uzun uzun yazayım dedim belki birinin işine yarar :)

ben kabakları rendeleyip suyunu sıktıktan sonra ,içine yumurtaları kırıp iyice karıştırıyorum ( ki 4 büyük kabağa 2 yumurta gibi yaptım en son)
sonra içine tuz,karabbiber, ince kıyılmış dereotu ,varsa taze yoksa kuru nane ve dereotunun yarısı kadar olacak şekilde de maydanoz ekliyorum.
ortaya cıvık , kek hamurundan hallice bir şey çıkıyor..

sonra da un devreye giriyor.. ama tabi maksat karışımı katılaştırmak değil.
çok cıvıktan az cıvık moda getirecek kadar un koydunuz mu yeter..

afiyet şeker bal kaymak olsun :)

çok teşekkürler hemen gidip yapıcam payrooooooom cansın can. yemeklik dosyası da candır bi de, arzuladım, göresim geldi. :)
lilidance fırınım bozuk olmasa onu da denicem ama körolası fırın bozuk çok teşekkürler fırını tekmeleyıp düzeltince onu da şetçem :)
@hıçkıran karasinek ve uyuyan karınca candır! var yaaaaaaaaaaaa süper oldu buuuuuuu :) Emeğe sağlık rep ve bilumum +1111 :))))))))))

fırında daha iyi oluyor bu sıcakta kızartma yenmez öldürür insanı.

likeinme: çok caydırıcı olmuş evet. fırın bozuk olmasaydı şayet :) agzımızı hayra açalım bence her ihtimalle.

rabbit proof fence

o zamanlar göz ucuyla izlemiştim ve burda sorduydum ama cevap gelmemişti, silindi sorum. hazır aklıma gelmişken sorayım, bilen çıkar belki. hani bi kardeş ayrı yoldan gidiyordu ya, yolları ayrıldıktan sonra o kıza nooldu gösterdiler mi hiç?

@pyro clustic flow, bak simdi benim de aklima takildi yaa :)

guzel filmdi ama ve gercek bi hayat hikayesi.

tesekkur ederim..
@pyro clustic flow, yanlis hatirlamiyorsam kactiklari yere, kampa geri "atiliyordu" .

hep zor yerden soruyorsun.
eli olmayan ya da kolunu kullanamayanlar ağzıyla kalemi tutarak imza atabiliyor. öyle bir sahne var kafamda. peki tamamen felçliyse? akıl melekeleri sağlam ama tüm vücut felçli? sanırım bu durumda da yasal vasisinindir söz hakkı :s

noter tasdiği derim... her işede nasıl noter çağırır bilemem

Mühürleri olabilir çok daha kolayı. Eskiden okuma yazması olmayanlar mühür kullanıyordu, özellikle de varlıklıysa galiba biraz. Parmak basmaktan daha klas sanırım.

tebligat dersinde bize el ve ayakları (parmakları) olmayan insanlara nasıl geçerli tebliğ yapılaxcağı anlatılmıştı.

en azından tebliğ konusu için, postacı muhtar ve bir üçüncü kişi bulacak, muhtar ve diğer kişi el imza atamayan kişinin huzurunda belgeyi tebliğ alacak ve bu durum mazbataya işlenip postacı-muhta-3.kişi tarafından imza edilecek...

böyle de bir seçenek olabilir.

ingilizce için: the process of composition diye bi kitap var, güzel gayet. longman'dan çıkmış.

www.buowl.boun.edu.tr

smokin altına kırmızı converse veya yuruyus ayakkabısı olarak satılan nike,adidas,puma modellerini giyenleri cok gordum.
ama yine de klasik her zaman daha iyidir.

siyah gomlek, yazlik pantolon ve siyah converse

www.ayaklarasenlik.com
www.ayaklarasenlik.com

@pyro clustic flow
birincisi olabilir takımın altında nasıl durur acaba?

nike ın spor ama klasiğe kaçan modelleri var bende bi tane varda nette bulamadım gayet güzel gidiyo

turkiyede tımbırland olarak adlandırılan model vardır.hatta bunun püsküllüsü de vardır.corcuk mu ney dıyorlar.kolej ayakkabısı diyede gecer.cok rahattır onlar..

vans pek iyi durmuyor kumasın altında.

camel active mağazalarına bakmanızı da öneririm.

www.barcinspor.com
NIKE CAPRI SI BASIC ACTIVE

converse şahane duruyor. gelinli mastercard reklaminda da bunu rahatlıkla görüyoruz.

takım elbıse spor kesım tabır edilen cinstense güzel durur ama bol kesim şalvarımsı modeldeyse iğğrenç olur. yani ceketin kesimi bele doğru hafif darlaşmalı, arkada 2 yırtmaç, pantelon da boru paçamsı nispeten dar ve aşağı bollaşmadan inmeli. az önce head n shoulders reklamındaki adamda gördüm spor takım. onunkisi gibi kastettiğim.

www.colakogluevdenevenakliye.com
iyi firmalar genelde 700, 800 civari. esya cok degilse pazarlik mumkun. eve kesif icin biri geliyor, sonrasinda daha net fiyat verebilirler. esyam azdi, yine de 550'ye bulabildim en ucuz duzgun firmayi. ortalama bi esyaysa 600 civari makuldur. en ucuzu arabayi ayarlayip, kahveden adam toplamak. esya toplama derdi falan da var tabii. o sekilde bile en iyimser 400 olur gibime geliyor.

Arkadaşım Bakırköy'den Mecidiyeköy'e 250 civarı bir şeye taşınıyor, araba ve hamallar olarak.

Firma ismi filan bilmiyorum ama fiyat hakkında fikir olsun diye söyledim.

bu haftasonu kamyon + 4 hamal; beşiktaş'tan ortaköy'e 300 ytl'ye bir ev taşıdık. (sanki kamyon sahibi benmişim gibi oldu :)

eşya öğrenci evi eşyasıydı, ama iki çekyat 3-4 büyük dolap, buzdolabı, bir sürü koli falan vardı. çok da az değildi.

hürriyet seri ilanlar'da bir sürü nakliyeci ilanı var. rastgele seçip aradık. telefonda fiyat veriyorlar. eşya az dersen robin, makul fiyat çekerler. eşyan bir masa iki sandalye bile olsa gelen hamallar "oooo abi çokmuş eşya diyecekler.."; "hele bir taşıyın da.." deyip sonunu yarım bırak cümlenin, mesajı alırlar.
taşınmanın başında hamallara kola+sigara; bitiminde de adambaşı 10 ytl bahşiş takviyesi yaparsan işin düzgün görülür. başta patronla telefonda yaptığın pazarlık da yanına kar kalır.

Nihayetinde Çolakoğlu ile 500'e anlaştık netekim.
Edit: Getirirken eşyalara hiç iyi davranmadılar ve yeni evde de yatağı monte edemeyip öylece bıraktılar, o yüzden evini taşıyacaklara tavsiye edemiyorum.

bir ara cukurcumada var idi hala varmi bilmiyorum.

kartal da kurulan araba pazarı var pazar günleri.orada eski kitap eşya bisiklet ıvır zıvır bulabilirsin.bit pazarı niyetine.ama kartalın neresinde kuruluyo bu tam olarak bilmiyorum şimdi.

robinbook bilir. ona bi danisin mesajla isterseniz. benim bildiklerim, pazar sabahlari dolapdere. taksim'den dolapdere'ye inen cadde bitince apik iskembeci vardir. onun yanindaki caddeden girebilirsiniz. yine ayni caddenin piyalepasa uzantisi, kasimpasa'ya dogru sapan tarafinda yol boyunca da diziliyorlar ama onun gunu neydi hatirlamiyorum.

eheh pazarları topkapı'da her pazar gidiyorum artık.

detaylı tarih verebilir misiniz? veyahut zirve mi yapsak? :D

aslında robinbook'la bi zirve yapmak istiyoruz ama bit pazarının hası karşıda sultanbeyli olmalı, işte o civarlarda bi yerdeymiş. uzun ve meşakkatli bi yolmuş. arabalı birilerine de sormadık, kaldı öyle. 2 araba bulsak yapılabilir. erken gidip bir kaç yer bile gezilebilir vs vs..

waltz of the butterfly (istiklal'de çalan şarkı)

Cannonball Adderley ve John Coltrane'den Grand Central.

Lost'un 1. sezon son bölüm/2. sezon ilk bölümünde Desmond'ın uyanışıyla başlayan Mama Cass Elliot şarkısını, (bkz: make your own kind of music)'i kullanıyordum bir ara. Moda sokucu, gaza getirici.

Arkadasim telefonuna Ibrahim Tatlises'ten "Ben Insan Degil miyim" adli sarkinin, tam da o yanik yanik nakarat kismini yuklemisti. Bi kere arkadasta kalmistim da, gune neseyle baslamistim vallahi. Bence alarm olarak herkes Ben Insan Degil miyim melodisini kullanmali.

Sabah sabah telefonunuz aniden "beeeeen innnnsaaaannn deeeeeeegillll miyiiigggggmmmmm" diye ottugunde beni anlayacaksiniz, eminim :)

steve miller - serenade (sanırım buydu adı)
konsepte de uygun
wake up wake up wake up and look around you....

mad season - wake up ile içinde "wake up" geçen en nefis şarkıyla uyanınız.

audrey - mecklenburg ve hatta
www.lastfm.com.tr

şener şen'in sesinden "hababam koğuşuu kaaaalkk" ve arkasından hababam sınıfı müziğinin oynak neşeli versiyonunu kullanan birini duyup harıl harıl aramaktayım şu an.

ben haggard derim. melodik olmasindan dolayi uyanamazsan, isi garantiye almis olursun.
einherjer - dead knight's rite bu da ayni isi gorur kanimca.

biraz lukse kacabilir ama para cok sorun olmaz diyorsaniz bogazda bir yemek yiyebilirsiniz, tavsiyem ise kesinlikle lacivert olacak. istanbulu ziyaret eden herkesin gormesi gereken bir manzara, hizmet ise pek sahane. sitesinde menu var ne yiyeceginizi bile onceden secebilirsiniz, ortalama bir rakam olusur hesap icin. aslinda bakarsan cok fazla da ucuk rakamlar degil bence deger. ha birde deniz kenari masa talep edin rezarvasyonda.

www.lacivertrestaurant.com

(bkz: büyük ada),(bkz: limonlu bahce),(bkz: abbas waffle),boğaz turu da olabilir, erkek olduğunuzu var sayıp : polonezköy de ya da şile de pansiyonlarda ağırlıyabilirsiniz

= piyer loti azayade'de ( adini salladim mi ne!) acik bufe kahvalti. oraya kadar gitmisken sandalla gecerek bir miniaturk ( ilgisini ceker mi bilmem) turu. epey zaman gecmis olur ve acikildigi icin sutluce ya da o civarda uykuluk yeme.
= yurtdisinda yasiyorsa ( gelismis ulke oldugunu farzediyorum) fazla duzenden baymis olabilir. eminonu, tahtakale, yesildirek civarlarini turlayarak cemberlitas'a nargileye akilabilir. bu rota guzeldir.
hatta bunu bir gunde yapin. gune erken baslayip bu sekilde cemberlitas'tan sonra da klasik sultanahmet, topkapi olabilir. yorucu olabilir, bolunebilir de bu tur.
bir de surdan istanbul fotolarina bakaraktan muhit tespit edebilirsin.
e-turkey.net

klasik rota yapilir zaten de, aklima kadikoy sali pazari geldi. ne bileyim guzeldir oyle, istanbul'un nabzini farkli bi sekilde tutarsiniz.
karakoy'deki dukkanlar da ilginctir. cok guzel eski hanlar var rihtim'dan persembe pazarina dogru giden yolda. balik tutmayi seviyosa galata'da bitirebilirsiniz bir gunu. balik seviyosa doga balik'a gidilebilir balik dedim, aklima geldi.
taksim'de de manzara icin 5. kat guzeldir. 360 derece ya da leb-i derya gibi manzarali yerlerde cay, bira iyi olabilir.
kondisyon varsa iki kopru arasini yuruyebilirsiniz geze geze.
guzel sehir vesselam.
not: kadikoy'de de midye, bira yiyin. sonra moda'da dondurma yiyip sohbet edebilirsiniz.

kariye müzesi, yani edirnekapıda bulunan kariye kilisesi.

pek teşekkürler :)

kardeş türküler - şukar şukar olabilir mi?

Boza deyince aklima Kayah - Bylam roza geldi.
kayah'in goran bregovic'le albumunden. goran abimizin adi da geciyor. ikimiz bir fidaniz yani.

@neronas: şukar şukar değil, zaten bu şarkı şukar şukar kadar hareketli de değil.
@pyro: şarkıyı bulmaya çalışıyorum şimdi, belki ben yanlış anlıyordum boza ve limonata diye :)

merak edenler için şarkıyı buldum, saban bajramovic ve mostar sevdah reunion'a ait, a gypsy legend albümünden.

aradığın tanımda bir yer için şöyle bir sorun var, yarın pazar. rumelihisarına ek olarak dolmabahçe'deki çay bahçelerini ekleyeyim dedim. yukardan bakmıyor, denize sıfır.

duatepenin orda bi yer var manzarası süper, ama biraz pahalı sanırım orası.

bir de cafe bu yenilendi, güzel ama kalabalık olur sanırım, yazokulu falan, yaz oldugu için terası açık ve buranın da manzarası süper.

bu arada siz sanırım rumelihisarı üstü derken sahil taraflarını kastettiniz ben biraz daha yukarlardan örnekler verdim.

edit: duatepenin oradaki yer için (hakkaten süper manzarası var): (bkz: doga tepe )
www.dogatepe.com.tr

bir de pyro'nun dediğini de dikkate alın bence oraya kadar gidip geri dönmek de var çünkü.

sağol payro. aklıma geldi ama çok klasik olur diye eledim dolmabahçeyi. ama ileride değişiklik için deniyecem. cafe bu yu tuttum baya. ben de yukarılardan bahsettim tabi :) biraz yüksekten demiştim zaten. otobüs duraklarının orada güzel mekanlar biliyorum ama ok ok iyi oldu cafe bu. buarada daha önceden görüp beğendiğim ama girmediğim yermiş doğatepe..cafe bu daha iyi olur sanırım.

cafe bu gibi alternatif sunacaklar için halen beklemekteyim buarada :)

anlam olarak nedir bilmem ama bir sonra ki kuşak siyah olduğuna göre kork ama belli etme.

eğer bir beyaz kuşağa bile sahip değilsen beyaz kuşaktan bile kork bence.

neyi ifade ederden kastın nedir anlayamadım ama siyah kouşaktan bir önceki kuşak olması ile tabii ki korkulacak bir seviyedir. benim zamanlarımda bir de bantlar vardı. 4 banttan sonra siyah kuşak olunabiliyordu şimdi nasıldır bilemem ama kahverengi kuşakta uzun süre kalmış bir adam en korkulacak cinstendir. çünkü bu adamlar seviye olarak siyah kuşaktan bile yüksek bir yerde olma ihtimali barındırırlar. ya disiplin cezasından dolayı siyahtan düşürülmüştür, ya gençlik spor müdürünün oğlunun müsabakada burnunu kırdığı için siyah kuşağı bir türlü alamıyordur vs. vs.

mesele korkmaksa korkulur tabii, ama çeşitli nedenlerle sınavlardan geçememiş bir yeşil kuşaktan daha fazla korkulması için sebepler de olabilir.

bir de bizim zamanımızda ben kahverengi kuşak judocuyken 18 yaş barajı vardı. 18'ini devirmeden siyah olamıyordun. en iyimser 6 ayda bir kuşak atlatsak bu şahıs yaklaşık, en az 3 yıl karateyle uğraşmıştır. yeteneksiz bir sporcu olsa bile daha atletik ve çeviktir.

korkmak?

bahsi geçen kişinin, resmi bir müsabakada rakibimiz olmasından mı,
yoksa sokakta bol küfür eşliğinde kavga etttiğimiz adam olmasından mı bahsediliyor?

karşınızdaki "keinosuke enoeda" ise, disiplin fark etmez, mutlaka çekinmeniz gerekir. Yoksa siyah kuşak sahibi de olsan, gerçek bir dövüşte muay thai sporcusu seni hayatın boyunca unutamayacağın bir şekilde pataklar. tabii keinosuke enoeda değilsen...

12 yaşında falan karate kursuna gitmiştim.
mavi kuşağa kadar geldim.
benden korkmana gerek yok.
kursiyerler öle kendileri de verebiliyolar sanırım. bir buçuk senede falan olmuştum heralde.
lakin hocamız siyah kuşak. yardımcısı kahverengiydi.
korkulucak adamlardı.
yani belli olmaz.

Biz genelde 2b'lerin satışını onaylamadı diye A.Necdet Sezer gibi adamları suçlarız.

Sanırım yapabileceğimiz tek şey Tema, Ege orman vakfı gibi kuruluşlarla ortak çalışarak yangından sonra o bölgeyi tekrar ağaçlandırmak. Aksi taktirde bu hızla giderse 5 sene sonra yanacak bir ormanımız bile olmayacak (kodamanların otellerine yer lazım).

Abi bunu daha önce de sormuştun duyuruda

Alternatif cevap vermem gerekirse, bunu Türkiye dahil olmak üzere, dünya çapındaki birçok kuruluşa bildirmeye çalışmak, uğraşmak gerek. Burda eylem yazmakla olmaz yani aslında, arkanda birileri olmalı

Başka herhangi bir ülkede olsa hükümetler devrilirdi. Ne güzel söylemişsin işte bak,başka herhangi bir ülkede olsa..Burası Türkiye. Yapabileceklerin çok çok sınırlı.100 kişiden 99 unun birbirine benzediği bu ülkede tek başına yapabileceklerin ezici çoğunluk karşısında eriyip gider,ya da öyle olmasa bile bir süre sonra mücadele etmekten zaten mecburen vazgeçeceksin. En büyük Gölleri çok çok uzun zaman önce kuruyan bir ülkede büyük medya kuruluşları bunları daha yeni yeni haber yapmaya başlıyor. Endemik hayvanların habitatları yok ediliyor, imara açılmak için ormanlar kundaklanıyor, yurdum insanıysa hava sıcaklığındaki bir artışta daha muhteviyatını bilmediği küresel ısınmadan dem vuruyor.. Üzülerek söylüyorum,Cehalet bu ülkede kol geziyor. Logosunu yeşile bürüyen tv kuruluşları da çevreci olduklarını zannediyor. Çok yazık.. Türkiye her anlamda azgelişmiş bir üçüncü dünya ülkesidir. Gelişmiş muhtelif bir batı ülkesinde karşılaşıldığında sizi hayrete düşürecek pek çok olay bu ülkede kimseyi şaşırtmıyor. Bu manada tek üzülen elbette sen değilsin merak etme,ancak elden bir şey gelmiyor. Ben ileride bu ülkede kalmayı aklımın ucundan dahi geçirmiyorum. Biraz fazla uzun oldu affola..

benim aklımdan da şöyle bir düşünce geçiyor ; belki yapılıyordur bilmiyorum ama ormanları geniş boşluklarla kısım kısım bolmek geliyor boylece yangının yayılmasının onune geçilebilir yangının çıktığı kısımda kontrol altına alınması kolaylaşabilir.

kardeşim anlattı şimdi, tv'de görmüş. hatırladıkları: sutaşı ya da su taşı diye bir şey varmış. bir türk bilim adamı bulmuş. ısıyla suya dönüşen bir taşmış. orman yangınlarını söndürmek için yunanistan bu yıl kullanmaya başlamış bunu. bizde hala tık yokmuş.
adını bilen varsa söylese de araştırsam bi iyice. arattım ama sutaşı diye bir belediye bulabildim.

şu an karamürsel de de orman yangını çıktı
ve 150kere bakılan bu duyuruda sadece 6cevap ver
bravo
hepsi müstehak galiba

NTV de bir belgeselde izlemiştim. önemli ormanların belli yerlerinde yangın kuleleri oluyordu; en ufak bir kıvılcım oradan görülüyor ve anında müdahele edilebiliyordu. bence en azından yaz döneminde bu yangın kulelerinin sayısı arttırılabilir. hatta gerekirse devriye gezilecek kardeşim. kaç tane ormanımız var topu topu.

@pyro clustic flow
Faruk Durukan ismi.Edremitli bir zeytin üreticisi.

7. sınıf öğrencisinin sorularını büyük ihtimal yaparsınız. ama yine de anneden uzak bir yerde çalışın siz. ha çocuk dersten sonra ispiyonlarsa anne gözünüzün yaşına bakmayabilir.
yani ben7. sınıf talebesi çocuğuma ders aldıracak olsam. çocuğum bana "anne bugün bunu sordum bilemedi,bu ne biçim hoca derse" pek hoş bir intibak oluşmaz gözümde

"bu ödev olarak kalsın", "düşün bakalım bulabilecek misin, bir dahaki derse tekrar tartışalım" gibi sözlerle kıvırabilirsiniz. ancak ard arda 2 3 tane soruyu yapamaz iseniz o zaman sıkıntı olur.

kendimden örneklemek istersem, lisede matematik almıştım özel ders olarak, hocam çözemediği bir soru olduğunda "bunu ben de çözemedim, akşam bir bakayım" deyip bir sonraki derste çözüp getirirdi. ama şahsen bu durum bende hocaya karşı bir güvensizlik vs oluşturmadı. anneme falan da söylemedim. çünkü adam gerçekçiydi ve yalan söylemiyordu. ben bunu çok güzel bir davranış olarak görmüştüm.

elemanın, sizi çok zorlayacak türden "ben çözemedim, al sen çöz" şeklinde soru getireceğini sanmıyorum. çözemedim diye getireceği sorular sizin yapabileceğiniz ayarda olacaktır muhtemelen.

yapamayacağınız bi iki soru çıksa da, soruda hata olabileceğini, bu soruyla oyalanıp vakit kaybetmenin uygun olmayacağını söyleyin. sonra evde çözün.

işleyeceğiniz konuları ya da ders kitabınından edinip genel hatlarıyla neyi çalışacağınızı bilirseniz faydası olur sizin için. pek hakim olmadığınız bir konu varsa o ders için, öncesinde göz atma şansınız olur.

29/30 derken herhalde birinci bolumu kastediyorsunuz. eger sadece matematik 1 yapmi$ biriyseniz bence ba$ka alternatiflere yonelin. zira artik o seviyedeki sorular bile matematikle ileri duzeyde ha$ir ne$ir olmu$ insanlari zorlayabiliyor.

karışıklı* milkshake tadında birşey sanırım
(bkz: jamba juice)

meyve suyu satan bir yer benim bildigim. yaklasik 20 cesit meyve suyu var menude ve kahve gibi iste meyve suyu aliyorsunuz. amerika'da bir zincir meyve sucu diyebiliriz. suruplu ve buzlu genelde icecekler. bazilarini taze meyveden yapiyolar bazilari konsantre.

amerikada zincir smoothie ve meyveli ivir zivir satan zincir. 350, 500, 600, 700 cclik bardaklarda, bazilari dondurmali, bazilari buzlu, parcalayicdan gecirilmis meyveli karisimlar yaparlar. Uzerine cesitli eklentiler koyabilirsiniz (protein, calcium falan filan) soslar da koydurtabilirsiniz. Tercihinize gore karin toklugu yasatan dusuk kalorili yemek alternatiflerinden 1000 kalorilik, anormal iceceklere kadar herseyi bulabilirsiniz.

Simdilerde kahvalti yarisini kazanmak icin yogurtlu cereal tadinda seyler de satmaktadirlar.

param olsa taksimde bir restoran veya cafe/bar'a ortak olurdum. yemek ve içki sektörü muhteşem.

ayda 1000 ytl? ... belediyeden araba al ve simit, mısır falan sat. sana 2000 ytl garanti ediyorum!

@insanimsi, tamam garantini kabul ettim, ne yapacaz peki:)

şunu belirtmek gerekirki bu konu ile ilgili öyle internette veya yüzyüze herkesle konuşmayınız ortalık dolandırıcı kaynıyor. en mantıklısı hiç bi fikriniz yoksa, frençayz (franchising) tabir edilen ortaklıklardır. bununla ilgili google da arama yapınız çok güzel bilgilendirici siteler var.

yeme-içme sektoru muhteşem ,harika gibi sacma sapan iddaalara lutfen ınanmayın. dunya capında yemek/lokanta/restoran gibi yerlerin kapatma/batma oranı %65 civarındadır.
ayrıyetten hizmet sektoru her insanın kaldırabileceği bir dal/bolum değildir.
sadece cok goz onundedır, ınsanlar sanayıde ne kadar para dondugunu gormedıklerı ıcın bol keseden atıp tutuyorlar.

konuyu dagıtmak istemiyorum ama elinizdeki para faiz, repo, vs. ile ayda 1000 ytl getirmez zaten di mi? aklıma takıldı?

@islakkedicorbasi

bilmem, getirse dahi ben meşguliyet, iş, aksiyon arıyorum.

yeme içme işi zaten ilgi alanım değil, daha iyi fikirler, ya da şu işe dahil ol, ya da şöyle şöyle yol izle diyecekler. yaratıcı ekşi ahalisi uyuma, sıra sende:)

20-30 bin ytl ile en güzeli gidilir üniversitelerden, teknokentlerden fikir proje geliştiren kişilere sponsor olunur. sözleşmeye göre üretilecek şeyden bir yüzde alınması garantilenir. hem ülke kazanır hem siz kazanırsınız da tabii riski yüksek bişiy.

bence bu miktardaki bir parayla istediğiniz gibi bir sey mumkun degil.

serbest pazarlama? serbest ticaret?

10-15bin ytl daha kredi çekip-borç bulup bar açabilirsin kadıköyde..

@darknum, çok riskli.
@kayranin kedisi, çok da az bir miktar değil sanırım
@insanimsi, evet serbest meslek:)

kedi pansiyonu.
kopek olsa zor olur da kedi bakimi kopege oranla daha kolay. yazin kedisine bakabilcek birilerini/ bir yerleri arayan insan cok oluyor. kopekler icin otel/ ciftlik mevcut zaten. yasal prosedurunu bilmiyorum da bana hep akla yatkin gelmistir. tatil zamani is olur, diger zamanlarda sinek avlayabilirsiniz ama isletme giderlerini de ona gore ayarlarsiniz. bi gun kardesime acmak istiyorum boyle bi dukkan.

serbestlikten kastım elindeki paranın %80'lik kısmıyla kendi başına (prim usulü çalışacak bir kaç eleman da bulabilirsin) satabileceğin bir ürün al. bu ürün nedir dersen üzerinde günlerce düşünmek gerekebilir. basit bir örnek: al 800 liradan 20 tane iphone, sat 1000 liraya. 1 ayda hepsini satarsan -şaka bir yana fazlasıyla satarsın;)- sana temizinden 2000 lira kalır.
bu taktik çok bilinir. etrafında kesin duymuşsundur ''şunu şu kadara aldım şu kadara sattım sonra dükkan tuttum sonra plazaya çıktım'' muhabbetlerini ki çoğu doğrudur.

(inceden züğürdün çenesine döndüm ama böyle işte)

8-9 milyara iş görür bi panelvan alıp istoç'taki toptancılardan da alet edevat, ilgi çekici elektronik cihazlar, olta takımları, av malzemeleri vs. toplayıp köy köy dolaşabilirsin.


bayram önceleri ayakkabı, pantolon, kazak mazak alıp satabilirsin.

ne yapılırdan ziyade "ne yapılmaz" ına gireyim.

asla ve kata o parayla bilmediğin bir iş yapılmaz.

20000 ytl ile ayda 100 ytl demek %5 getiri demek, kaba bir hesaplamayla da yıllık %60 eder bu.. maalesef öyle bir şeyin söz konusu olduğunu sanmıyorum.. belki 1000 ytl cira elde edilir ama 1000ytl kar mümkü değil derim ben

ayrıca sorulmuş madem belirteyim, 20000 ytl ortalama 200-250 ytl gibi bir faiz getirir aylık olarak

ne iş yapıcaksan yap sıfıra sıfır işe başlanmaz. en az 2 3 ay dayanacak* parayı kenarıya koyabilmen lazım. sermayenin bir kısmıyla bürokratik engelleri aşarak iddaa bayii öneriyorum kesinlikle. ama istanbulda 400 metre yakınında iddaa bayii olmayan yer bulabilir misin bilmiyorum. ben izmirde 2 ay arayıp bulamadım zira.

sucu aç. çok iyi para var.[şaka yapmıyorum]

Hakan Taşıyan - Sensiz İki Gün

Komaya sokuyor adamı vallahi.

Eyvallah yine de "sensiz şöyleyim, seni şu kadar seviyorum, sen olmazsan şu kadar multisaniye(!) yaşarım...) gibi klasik arabesk sözleri olan değil de işte Doktor şarkısı gibi sözleri ve müziği(Tsm resmen lan!) olan şarkılar terchimdir.

Derviş-Manolya
Güllü-Kopamam Senden
İbo-Dertli Dertli
Küçük Emrah-Yanıyor Gönlüm
Müslüm Gürses-Bir Güzel Sevmiştim
Müslüm Gürses-Hasret Rüzgarları
Müslüm Gürses-Senin Hasretin Varken Bu Şehirde Yaşanmaz
Hakan Gürses-İsyan Etmenin Zamanı Geçiyor
Hakan Gürses-Gitme
Hakan Gürses-Sensiz Hayat

işte dostlar-ibrahim tatlıses
her sevgide bin ah ettim-ibrahim tatlıses
dağlar-ibrahim tatlıses

hepsini de dinle ama önce müslüm gürsesten "sana benziyor" isimli şarkıyı dinle. hani damar derler ya, bu damardan da damar. acayip bi şarkı.
iyi bir ferdiciyim bu arada, ferdiden de bir çok şarkı söyleyebilirim ama önce..
sana benziyor, müslüm gürses

umit besen-istanbul sokaklari

Esengül - aynalar, taht kurmuşsun kalbime, beterin beteri var
Ayşe Mine - erkek milleti
Nilüfer - Tanrım
Biricik ve Mine Koşan'dan bi takım şarkılar. Bunların şarkı önerileri bilahare gelecek.

Neo arabesk olacak biraz ama
Müslüm Gürses'in Aşk Tesadüfleri sever albümünü komple dinlemenizi önerebilirim.
Müslüm Gürses - Nilüfer isimli şarkı apayrı bir şaheserdir.

Orhan Gencebay - Ziyankar
Orhan Gencebay - Yarabbim
Orhan Gencebay - Dertler Benim Olsun
Orhan Gencebay - Hatasız Kul Olmaz
Orhan Gencebay - Kaderin Bir Oyunu mu Bu

Ebru Gündeş - Saygılarımla
Ebru Gündeş - Hayatta Başarılar Diliyorum

Cengiz Kurtoğlu - Hain Geceler

Ne geceleri yidik bu parçayla..

ferdi tayfur - aramızda engeller var

Mutlaka dinle o zaman:

Müslüm Gürses: Bir kadın tanıdım
Müslüm Gürses: Arkadaşım
Müslüm Gürses: Unutursun diye

Müslüm Gürses - Ask Tesadüfleri Sever albümü ile baslayabilirsin. özellikle "Nilüfer" sarkisini dinleyip yarilan cok teknocan arkadasim vardir.

gece orta ya da uzun dalga radyo ile mısır radyosunu bul. özellikle cuma geceleri çoşar amcamlar.

bizde arabesk yapanlar da tam oradan araklıyor zaten.
kaynağından dinlemiş olursun.

Müslüm baba'nın esrarlı gözler diye bir albümü vardır. Onu bulup dinle, arabesk neymiş anlarsın, yerlerde sürünmezsen para yok:) Ayrıca babanın "ben senin kulun muyum", "yaranamadım" "aşklar da pazarda satılır oldu" "hakkını helal eyle", "Açıp kollarını gelirsin diye" gibi şarkılarını da bulursan ihmal etme..

öncelikle şarkıları bulamaz da yardım isterseniz sözlükten mesajla ulaşabilirsiniz, yardımcı olurum. epey uzun olacak, daha once yazılmış olanlar varsa kusura bakmasın, playlistten yazıcam. arabesk değil dediklern olursa da kusura bakmazsın artık :)

-bi de arabeske geçiş sürecinde biraz yıldız tilbe iyi gider, en damar şarkıları :

vursalar Ölemem.Dayan yüreğim, yar, emi, yolumun içinde, kim anlar, içimdeki nehir, çizilmemiş resim, El adamı, Yarabbim, Arzular arsız,ilan-ı aşk, çat kapı, buz kırağı,sevmeyeceğim,yar yar,aşk denen ölüm,aşkın benden de öte, Ayrılığın yükü ağır, bir benim ol..
sonrasında ;
Güllü- kopamam senden, değmezmiş sana, zulüm, ağlamam ondan
ebru yaşar- hasretin vuruyor, dağlar, seni çok seviyorum, gel neredeysen
yaşar ipek- sözüm ona sevdin, ayrılmayalım
metin ışık - kader
eyüphan- kendime bir ceza vermeliyim, düşman oluruz
intizar - gelincik, gece nemi,çıkmaz sokak, dilsiz yüreğim,alamazsın ki
cengiz imren -cane.
hüseyin tatlı- varlığın yeter
şimdi babalara gelelim isterseniz ;
ferdi tayfur - yıldızlar da kayar (bu ultra mega önerimdir)
ibrahim tatlıses - akşamdan akşama (her yerde yok bu, burhan çaçan da söylemiş), her sevgide bin ah ettim, hasret kaldım vs.

MÜSLÜM GÜRSES :
Adını sen koy
acımıyorsan
ateş donar
zalim
unutamazsın
bu şehirde yaşanmaz
gökyüzü
gülom
hasret rüzgarları
istanbul sokakları
isyanım gecelere
isyankar
isyanlardayım
kül yanar mı
benim kaderim
Bir bilebilsen (mega ultra tavsiye)
bir gülsen yeter
bir mana var sözlerinde (süper ötesi, harika über tavsiye)
esrarlı gözler (bunun bütün albümü dinlemek lazım aslında)
gitme
güldür yüzümü
haberimiz yok (bu da müthiştir)
hangimiz sevmedik
içiyorsam sebebi var
KAL Benimle
layık olan kim
sev seveceksen
yalan bu dünya yalan
YIKILA YIKILa
ne yazar
nerelerdesin
o sevgi sensin
ölürüm o zaman
seni isterim
sensiz olmuyor işte
bulunur elbet
meyhaneci
gülom
Gökyüzü

bunların haricinde uğur karakuş ses rengi ve yorumu açısından bombadır. bir de bulabildiğin kadar ali tekintüre şarkısı (söz yazarı kendisi, müslüm gürsesin şarkılarının pek çoğu ona ait) dinlemeni öneririm.

ferdi tayfur - olsan içmez miydin benim yerimde? (kesinlikle dene derim)

bu arada arabesk zirvemizin ikincisini açtık. bu vesileyle duyurup, bu listeden şarkı araklamalı.

ya başka şeyle ilgilensen mesela? dark nayt vizyonda şimdi. güzel film diyolar.

şöyle ki: kız la erkek ayrılır.erkek kıza ailene benimle birlikte oldugunu(sevıstıgını) soylerım vs gıbı seyler soyleyebılır.kızda eve yerlestırdıgı ve kayıt yaptıgı kamera goruntulerını erkegın ailesine verecegını soyleyerek tehdit edebilir.tabi erkegin babası imam anneside hatip ve yasadıgı cevre bu tur olayları olumlu karsılamayan bir cevre olmalı.kızın aileside geniş ve kesinlikle onemsemeyen bir aile yapısında olması gerekır sanırım..

kendi silahiyla vursun. eve cagirsin romantik bir aksam yemegi gibi baslasin sonrasinda hannibal lecter'e baglat konuyu.

gerci bildik senaryo gibi durdu

bir de yarisma icin dil bilgisi kurallarina da dikkat etmen lazim.

dahi anlamındaki de'yi ayrı yazarak olabilir mi acaba?

"bende katılmaya karar..."

"eski sevgilide kurtulmak..."

1. okuyucu kız intikam alcak diye beklerken ve hanım kızımız o süreçteyken işte kız cart diye ölsün, bi trafik kazası mesela. sonra da çocuk vicdan azabı yapar, ömür boyu kurtulayamacağı bi şey olur bu.
2. fantastik olsun biraz dersek, kızımız afrika'ya gidebilir ya da anadolu'da da çoktur vodoo olmasa bile. büyü yaptırır ya da kızımız ah eder ve çocuk büyünün etkisiyle ( ya da kendisi zaten manyak bi tip olduğu için ekistiradan sıyırması normal kaçar sanırım, büyü olmadan da olabilir yani bu ) kafayı yer ve kızdan büssürü görür. onlarla konuşur, uğraşır. kız da paçayı sıyırır ve intikamını sonsuza kadar almış olur.
3. bu kızın psikopat sevgilisinin ayarında bir tanıdığı başka bir hanım kızımız olabilir. bunu kızımız daha önceden tanıyor ya da yeni tanıştırabilirsin. sonra işte çocuğu anlatır, över, fotosunu gösterir vs.. bu piskopat kızımız da bu manyağa sarar. piskopat bi erkekle, sanırım piskopat bi kadın başedebilir. yani bumerang çocuğa döner. sanırım en çok bu fikrimi beğendim.

hocam filan sahnesine gelene kadar, gecen olaylar boyunca karakterin siradan gorunen ama aslinda finalde anlam kazanacak davranislar sergilemesini sagla. final sahnesine geldiginde de bu davranislarin hepsini bir araya getirerek tehdit et ve hem okuyucuyu hem de erkek eski sevgilisini sasirt. tam kesin ornekler veremeyecegim ama demek istedigim kurgu 6th sense'de mevcut-izlediysen anlarsin. ama kadinin bu siradan gorunen ama finalde anlam kazanacak davranislari, durup dururken baslamasin; eski sevgilinin buyuk bir hayvanlik yapmasi ile tetiklensin. ayrica, dedigin gibi kadinin pat diye final sahnesinde tehdit unsuru bir oge bulmasi bence hikayeyi turk filmlerinden oteye tasimaz. basarilar , bol sans.

kaç eder bilemiyorum ama bir çok hayvan sitesinde ve sahibinden.com'da ilanlar var; ordaki fiyat aralıkları bir fikir verebilir.

kırma köpeklerin para edeceğini sanmıyorum. satmayı değil de direk istekli kişilere vermeyi deneyin bence...

pet shoplar anasının gözüdür hemen anlarlar kırma olduğunu bence

ama bence de istekli insanlara verirseniz hem o hayvanları gerçekten sevicek birilerine ulaştırma şansnız artabilir belki

babasının cinsi ne? fiyatta anlasabılırız..

pet şoplar alır da anası skiliyo çok afedersin o hayvanların orada. bizim labrador 9 doğurmuştu, 8 tanesini dağıttık 1 tanesini pet şopa vermek zorunda kalmıştık, gidip baktığımda sefilleri oynuyodu hayvan.

pet shopa verme ya hayvanlari ac bilac birakiyorlar, butun gun kucucuk kafesin icine tikiyorlar yaziktir. cevrende guvenecegin birileri illaki bulunur. onlara ver yakin cevren oldugu icin kontrol etme firsatin da olur

paha biçilemez

kırmalar daha çok anneye benziyor, anne kurt-baba rott kırma resmi isterseniz gönderebilirim, benim kızım öyle (bebekken direkt rott'tu).

pet shop'larda satılana kadar eziyet çeker. evcil hayvan forumlarında satabilirsiniz ama çok ticari yaklaşanlar, bir şekilde koruma köpeği-saldırı köpeği falan düşüncesiyle gidiyorlar. gerçek sevgi verebilenler, az ödeyebilenler. tecrübe ile sabit.

havyan forumlarina ek olarak, civardaki ( hatta arkadaslara da rica ederek muhiti genisletmek mumkun ) veterinerlere ilan yapistirin. bu sekilde telefonla arayan olacaktir. 5 yil once yasadigimdan biliyorum ki: rottweiler almak, beslemek isteyen insanlar genelde kulaktan dolma bilgilerle, mahallade gezdiririken hava atabilecegi, milletin tirsacagi bir kopek oldugu dusundukleri icin rott almak istiyorlar. ( veterinerim de boyle dusunuyor, hayvan sahiplerinden edindigi izlenim sonrasinda) taliplilerin bilincli hayvansever olmasini istiyor insan. dovusturulmeyeceginden emin olmak, onlara iyi bakilmasinin yaninda sevilsin vs de istiyor. 5 ay baktim yavrulara, kolay veremedim, hem sonbahardi hem de guvenebilecegim birilerini bulmak zor oldu. ilana istinaden talipli kisiyle telefonda konusulacaktir ilk olarak ya. iste o zaman epey elediydik. mesela soyle ornek vereyim: ' bize kopek lazim faprikaya da ...' ' daha once kopek bakmadik, eve hirsiz gircek diye cekiniyoruz' gibi diyaloglar olabiliyor. konusmalarda ' neden rottweiler istiyorsunuz?' onemli ve guzel bir soru. arayanin hayvana bakip bakamayacagini anliyorsunuz az bucuk konusma sirasinda. kazmalar kendini direk belli ediyor zaten. neyse telefon gorusmesinden sonra da yavruyu gormeye geldigindeki tutumundan da anlasiliyor. misal kafasini sevip, hemen sonra elini mendille siliyorsa ya da surekli uzerini silkeliyosa gibi gibi.. neyse suraya bagliycam. kopegi cok isteyen ve sevgi dolu birisi parasi yoksa bunu size soyleyecektir muhtemelen. sayet konusmada sizi gicik eden bi seyler olmazsa bi cagirin, gelin konusalim vs gibi bi sey dersiniz. usenmeyip yavruyu gormeye gelmesi de bir arti. sonra da taliplinin kopeklere olan yaklasimindan bakip bakamayacagina karar verir, konusursunuz. tanidiginiz biri degilse bence de bedavaya vermeyin. ne bileyim az da olsa alin ucret. sembolik bi sey de olabilir.
bilgi olsun diye: yil 1999, 400 usd'ye aldim hatunu ( o zamanlar populer degildi henuz, daha pahaliydi)
yil 2004, 200 usd'ye sattim bi yavruyu ( parkeler ve parcalanan giysilerim haric 5 milyar masraf ettigimi dusunursek, maddi acidan kulfetli oldu bizimkinin dogum isi) diger ucu ucretsiz tanidiklara gitti.
bir de yeni dogdularsa bile ilanlari simdiden verin, sutten kesilinceye kadar ancak ev bulursunuz. bi de kapora alin ki, o arada baska yavru almasinlar. son bi sey, cok kucukken ayiriyolar ama en az 3 ay anneleriyle kalmalilar aslinda cogu insan izin vermese de onlara. sut disinda anneden cok sey ogreniyolar o donem boyunca. 5,5 ay sahit oldum yakinen.
not: simdi yazdiklarimi okudum yollamadan once, benim kadar pimpirikli olursaniz, sahip begenip yavrulari vermeniz zor :)

arkadaşım bilmiyorum sattınmı verdinmi köpekleri ama ben veteriner teknikeri mezunuyum ve bir rott arıyorum eğerki elinde varsa hala [email protected] alabilirim bir tane ama hayatta bir yavruya para veremem mal değil o

arkadasim 1 yil kolombiya´da kaldi ama allahin daginda bir köyde ana okul cocuklarina ingizlice ders veriyordu yani öyle temelli gitmemisti.tabii gittigi köyde insanlar ispanyolca degil de yerel dilleri kichua? konusuyorlardi ve tabii arkadas ispanyolcadan cok o dili ögrendi. kendisi gayet memnundu. kizlari güzelmis öyle diyorlar.en yasanilasi yer yine baskent oldugunu düsünüyorum ihtiyacin olan herseyi tek oarada bulabilirsin sanirim. tüklerin olacagini da pek sanmam zor yani.

vize istemiyor demişsin ama bildiğim kadarıyla vizesiz geçirilcek süre sınırlı oluyor, 3 ay 6 ay gibi gene sınırlamalar var. ama ülke olarak güzel tercih gerçekten, go go go.

dolayli bir cevap onerisi: kolombiya ve ilintili basliklardaki entry'leri bi tarayin. yazdiklarindan orada yasamis/ bulunmus izlenimi edindiginiz yazarlara kisa bir mesaj atiniz. sorulariniza cevabi olanlar olabilir. akliniza gelmediyse diye yazayim dedim.
not1: esim sili'de 2 ay gezmis, orayi da cok metheder, yolunuz duserse diye.
not2: dedigizin aynisini arjantin'de yapan arkadaslarim oldu. biraz parayla gidip oldukca iyi vakit gecirip, ispanyolca ogrendiler. kimisi kaldi, kimisi dondu.

bence git insanın değişikliğe ihtiyacı var hem severek gittiğin yerde olumsuzlukları bile görmezsin gezilecek görülecek yerleri araştır iyice öğren ve herkese el salla...:D

bence gıdılıp kalınabılecek bır yer.gıtmedım kalmadım gormedım ama gıdenlere ve dusunenlere gıpta ile baktım.bakarsın yapamadın gecınemedın ozaman baska işlere yonelirsin.orası bazı ham maddelerin memleketi.yaparız bişeyler baglarız yerler.
cok seversın rahat edersın bizede haber verirsin atlar geliriz..

abi ben muhtelif hollywood filmlerinden sonra çok korkuyorum bu memleketten. hele scarfaceden sonra tırsma katsayım en az 2 ye katladı. benimki de belki iş değil ama kolombiya diyince aklıma iki şey geliyor; kokain ve marksist gerillalar. özünde güzel bir ülkeyse bilemem tabi.

kolombiya'da bir yil degisim programiyla kalmis alman bir arkadasim var. kendini yari kolombiya'li olarak kabul eder, cok seviyor kolombiya'yi ama ulkeyle anlattiklari hic de ic acici seyler degil. uyusturucu kacakciligi, gerillalar hollywood filmi degil gunluk hayatta artik insanlarin kaniksadiklari bir sey. belki ben cok korkagim bilmiyorum ama bu potansiyeldeki bir ulkeye sifirdan hayat kurmaya asla gitmezdim.

bi arkadaşımın dediğine göre zamanlama önemliymiş. ayrıca tost ekmeğinin üzerine düşen ağırlığıda dikkate almak gerekiyormuş.
tabii "muş" yani tam emin değilim..

1. ekmek. kesinlikle uno muno gibi markalı ekmek olmayacak. fırınlardakiler de olmuyor. toptancısı kimse, bakkalda markette o tostçuların ekmeklerinden yok kesinlikle. sorup toptancısını öğrenmek ya da bir miktar ekmeği tostçudan satın almak gerekli.

2. makine. evet o makinelerden lazım. tefal'in teflon kaplı kalın dişli ve insan gücüyle bastırma gerektiren ızgarası olmuyor. bu aletin hem dişleri ince ince, hem kendi ağırlığıyla tosta basıyor.

3. kalitesiz ve az malzeme. evde yapınca basıyoruz kaşarı, basıyoruz sucuğu, her iki yanına da yayıyoruz margarini. olmaz. azıcık kaşar, iki dilim sucuk, tek yüze kaşığın tersiyle sürülen az margarin.

metro da görmüştüm ben ayvalık tostu ekmeği baya çeşit vardı hatta

(bkz: tost yapmanin incelikleri)

tost makinasi cok onemli. tostu agirligiyla ezip, ekmegi hamurlastirmadan kasarini pisirebilmesi gerekiyor. kardesim kullanmadigi moulinex sandwich isimli makinasini bana verdikten sonra cozdum olayi. ekmek kizariyor, icindekiler delicesine kivaminda pisiyor ama ekmek ayni makinaya ilk koydugum kalinlikta. fazla isininca kendini de kapatiyor alet. oh miss! reklam gibi oldu ama naapim cok memnunum :)

tereyağı.

tost çok yapmıyorum ama sandviç versiyonunda normal domates koyunca güzel olmuyor acı ezme veya kurutulmuş domates kullanınca büfelerdeki tadı fazlasıyla yakalıyorum

hurafenin krali

Ayni soru bende de var ya. Bahcesehir universitesi burslu sosyoloji yazsam mi diyorum.. Vallahi ben o okulun onunden ne zaman gectiysem hep "disko" havasi yasatti bana. Mesela o okulun kantininde oturup gazeteni okuyamazsin, kitabini okuyamazsin.. Oyle bir ortam yok cunku. Surekli cistak cistak muzik caliyor. Ya da bana mi hep oyle denk geldi bilmiyorum.

Ama Bilgi Universitesi oyle degil mesela. Tam tersine, huzur dolu bir okul izlenimi yaratti hep. O yuzden en basa Bilgi yazdim. Bahcesehir'i de 5. siraya yazdim ki gelme ihtimali yok. Ona gelene kadar baska okula yerlesirim.

Bahcesehir'i birileri anlatsa cok iyi olur. Sirf egitim bazinda degil. Bunyesindeki insanlar, sosyal aktiviteler, icindeki insanlarin kendini ne derece gelistirme olanagi bulabildikleri.. Universiteye illa ki egitim kalitesi gozuyle bakmiyorum. Oradaki ortamdir onu universite yapan. Eger kendimi zerre kadar gelistiremeyeceksem, piyasa yapmak icin yahut sadece bir diploma sahibi olabilmek icin gelen insanlarin arasinda kalacaksam katiyen yazmam orayi. (ki Bahcesehir icin genel izlenimim ne yazik ki boyle)

senin kisisel tercihine kalmis. ben etrafimda benim aldigim puani alamamis ama benimle ayni bolume okumaya gelmis insanlar olsun istemedim, tercihimi devlet universitesinden yana kullandim. secim senin sonucta.

Bahçeşehir Üniversitesi'nde burslu okumanın sosyal olarak hiçbir sorun yaratmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

İnsanları için de çok iyi veya çok kötü bir şey söyleyemem. Herhangi bir üniversiteden farksız. Tabii öğrenci profilini maddi gücü yüksek insanlar oluşturuyor tahmin edilebileceği gibi.

bilkent'te 6 senem bitti 7'ye başlıyorum. hiç düşünmeden burslu yaz derim. öğrenci işleri hariç kimsenin burslu burssuz bilgisi olmaz, efsaneler hurafedir. odtü'yü, hacettepe'yi görüyorum, halen iyi ki bilkent yazmışım diyorum.

bursunu derslerde başarısız olunca geri almıyorlarsa hiç farketmez devlet özel olayı. en fazla kitaplara filan biraz daha para harcarsın o kadar.

Vakıf üniversiteleri birer işletmedir. Devlet üniversiteleri de birer işletmedir çok temelinde ama bunun farkında değildirler. Buradan bir yere geleceğim, ondan lafa böyle başladım.

Şimdi siz öğrenciler olarak bu işletmelerin bir ürünüsünüz. Dolayısı ile bu ürünün iyi olması, işletmenin orta vadede oldukça hayrına bir şeydir. İyi bir mezun, başarılı bir mezun işletmenin geleceği için son derece önemlidir. Bu nedenle bütün bu bahsettiğim yapıların aslında en temel hedefi yetkin insanlar yetiştirebilmektir.

Vakıf üniversitelerinin devlet üniversitelerinden farkı, nispeten daha fazla rekabetçi şartlar altında işlediklerinden ve nispeten daha rekabetçi adamlar tarafından yönetildiklerinden bu gerçeğin farkına varmış olmalarıdır. O nedenle vakıf üniversiteleri, öğrencilerine, özellikle de burslu öğrencilerine, bir çok fırsat sunarlar. Yurtdışı değişim programları, çift anadal, yan dal, staj olanakları, iş bulma konusunda destek sayabileceğim bu fırsatlardan sadece bir kaçıdır. Evet devlet üniversitelerinde de misal bir Erasmus bürosu vardır ama çoğunlukla kaderine terk edilmiş durumdadır, bürokrasiyle boğuşmayı göze almak gerekir oraya ulaşmak için. Ama vakıf üniversiteleri neredeyse öğrenciyi kulağından zorla tutup gönderir, çünkü bilirler ki siz başarılı olursanız, piyasada duyulursanız, okulun adı da duyulacak, bu da üniversiteye daha çok talep olmasını sağlayacaktır. Vakıf üniversitelerinde hocayla temasınız daha kolaydır, gayet tanınan bilinen adamlardan ders alırsınız, bunların da size katkısı yadsınamayacak boyuttadır.

"Köpekler ve burslular giremez" hikayeleri eskide kaldı. Eğer Bahçeşehir gibi bir üniversitenin burslu bir bölüme girebiliyorsanız hiç durmayın. Oraya giderseniz de gözünüzü dört açıp karşınıza çıkan fırsatları değerlendirmeye bakın.

Bu satırlar Boğaziçi İşletme mezunu biri tarafından yazıldı.

sabancı'da bir sene burssuz okudum. 6 senedir de gyte'de okuyorum. en kral öğrenciler burslular. herkes yazmış ama ben de onaylamak istiyorum. kesinlikle burslu. bir kere bina olarak, olanak olarak çok daha iyi bir okul olur.

Diğer okulları bilmiyorum ama Bilkent'te kim burslu kim burssuz ne hocalar bilir ne öğrenciler, kesinlikle bir ayrım yok. Ayrıca yüksek lisans başvuruları için ODTÜ ve Boğaziçi'ni gezdim geçenlerde Bilkent'in kıymetini bir kere daha anladım, eğer burslu girebiliyorsanız Bilkent'i öneririm. Daha önce de dedikleri gibi devlet okulları devlet dairesi gibi, gerek eğitim imkanları sınıfları vs. gerek devlet memurlarının yaklaşımları...

Zaten arkadaşlar yazmışlar herşeyi.
Dershane ve okullarda insanların ağzına sakız olan "özel üniversite bomboş yer, herkes birbirini düdüklüyor parti veriyor" tarzı safsatalara bakmayın, hayatında özel üniversite kapısından içeri girmemiş insanlar bok atmaya bayılırlar, sürekli öğrencileri yererler vs..
Siz alacağınız kaliteli eğitimi ve teknik olanakları düşünerek hareket edin.

kardeşimde 50% özel tercih etti ve gidecek doğuş'da okuyacak (eve yakın diye tercih ettik), şimdi kimi iyi diyor kimi kötü diyor, kötü olanı korkutuyor yani öyle bir atmosfer var mı gerçekten, burslu burssuz ya da derslerden burslu olanlara ayrıcalık gibi, çok saçma işler bunlar.
genede özel iyidir

açıkçası ben, sadece paraları olduğu için benden 40-50 puan az almış kişilerle aynı okulda okumak istemem. düşün, sen çalışıp atıyorum 350 almışsın özel üniv. x bölümüne girmişssin, başka biri 300 puan almış kalan 50 puanı cebeniden vermiş(!) seninle aynı bölümde. senin emeğini satın alıyor gibi bir yerde.

ama tabi diğer yandan özel üniversitelerin bir çok devlet üniversitesinden daha iyi eğitim verdiği bir gerçek.

Bir arkadaş "sırf parası var diye benden az puan alanla okumak istemem" demiş ama Bilkent Bilgisayar'da gözlemlediğim kadarıyla ÖSS'de ilk beşe girip okul uzatan da var, burssuz okuyup 3.5 üstü ortalama yapıp ABD'nin top üniversitelerine burslu yüksek lisans için kabul alan da var. Kısaca ÖSS'de alınan puanlarla üniversitedeki akademik başarının alakası pek yok. ÖSS'yi o kadar da ciddiye almayın yani...

devlet okulundan beklentilerin nelerse herhangi bir özel üniversitesinden de beklentin o yönde olmalı.

herşey insanın kendisinde bitiyor. bence özel devlet ayrımı yapmaktansa bu bölümü ne kadar seviyorum ya da bu mesleği hayatımın sonuna kadar yapabilecekmiyim diye düşünmeni tercih ederim.

eğer bu kısmı geçtiysen, kesinlikle gözün kapalı tercih edebilirsin.tabii gideceğin okulu, olanaklarını araştır. gerekirse öğrencilerle konuş. her üniversitede olduğu gibi sorunlar mutlaka olacaktır ama eğitim konusunda tatmin olacağını düşünüyorum.

bu arada söz emekten açılmışken 7 senede devlet üniversitesi bitiren arkadaşlar kimin emeğini çalıyor merak ediyorum doğrusu?

Emek çalma falan muhabbetleri olunca müdahil oldum yine. Bir vakıf üniversitesinde öğretim üyesi olduğumu da belirterek bu hususa şöyle nokta koymak isterim ki, geçen dönem sınıfımdaki ilk 10'un 8'i burssuzdu. Burssuz öğrencilere aptal genellemesi yapmak, vakıf üniversitesinde hiç bulunmamış olmanın getirdiği bir stereotypingdir benim nazarımda.

sen sorun etmezsen burslu olup olmamani baskalari da sorun etmez. vakif universitelerinde parasini verip okuyan ogrencilerin hepsi super zengin degildir. evini/ arsasini vs satip cocugunu okutan ailelerden tutun da, okuldan aldigi yuzde 50 bursun geri kalanini calisarak okul parasi kazanan ogrenciler de gordum. vakif universitelerinde kantin masasinin ustune son model araba ve cep telefonunu, ultra marka giysiler icindeki kollariyla koyan tipler de vardir ve bu tip insan cesidi her yerde vardir. bazi vakif universitelerinde sayilari biraz daha fazla olabilir hepsi bu. bi de su da bilinir: havasi atilan sey, baba parasidir, ona itibar gosterenler o tiptekilerle takilir. insanlar birbirini oldugu gibi kabul eder, sorun olmaz. haa bi de aklima sey geldi; burssuz okuyan ogrencilerimin uzerinde daha cok baski oldugunu gozlemlemisimdir hep. zengin olun ya da olmayin, para veriyorsunuz ve cocugunuz derslerinde basarisizsa, bu burssuz aileler icin cok daha goze batici oluyor ve cocuklarina yukleniyorlar. her ikisinin de kendi icinde artilari ya da eksileri var ama burslu olmanin eksisi daha az bence, en azindan bizim okulda (bilgi) oyle. bahcesir'de cok arkadasim var, yarin bi sorayim ama onceki muhabbetlerimizdeki ogrenci profili konusmalarimiza dayanarak burslularin sorun yasamadigini soyleyebilirim sanirim.

devlet üniversitelerinin devlet kurumlarına benzediği benzetmesi çok doğru. vakıf üniversiteleri rekabet halinde olduğu için öğrenciye çok daha fazla değer verip yetiştirmeye uğraşıyorlar, mesela bilkent'te asistanında prof'una kimsenin sıfatı kapısında yazmaz, egoların eğitimin önüne geçmemesi için (bkz: #11253069). denildiği gibi herşey kişide bitiyor, kaç tane alemci-ortamcı insan tanıdım burslu olduğunu görünce şaşırdığım, tam tersi de geçerli.

burslu okumak güzeldir sorun yaratmaz hatta hocalarla aranda bağ bile olabilir bursun kesilmesin diye hocalar yardımcı olur
bursluluk iyidir

(yaşar üniversitesinden burslu bağlantımız burada sona eriyo)

ne istedğini sen bilebilirsin ikisini de okumak eğlencelidir ama karaktere göre değişir.
para kazanmak dersen ikisinde de para kazanman mümkün.

Bu bölümlerde okuyan kişiler tarafından bu ik bölümün artılarını ve eksilerini söylemelerini bekliyorum aslında.Bunun sonucunda eleme yapacağım.

madem kararsızsın psikoloji okuma:)isteyerek girsen bile sonrasında çalışması zor bi alan bi de kararsızken hiç manası yok.

Kararsızlık değil aslında benimkisi.bu iknci üniversite deneyimim olacağı için bu kez ince eleyip sık dokuyorum çünkü ilk üniversitemi ilk 3 haftada bıraktım.bu yüzden şimdi seçeceğim mesleğin beni şaşırtmasını istemiyorum.elxa teşekkürler bilgi için.diğer arkadaşlara da teşekkür ederim.yorumları bekliyorum.

hm kişiliğinin hangisine yatkın olduğunu bulmak önemli o zaman. psikolojide sanıyorum ki okurken mutsuzluk pek hissetmezsin zira dersler güzel geçer. ancak sonrasıyla ilgili biraz bilgi vermek gerekirse, 4 yılın sonunda alanda pek de yetkin değilsindir. yüksek lisans yapabilmek çok önem taşır o yüzden. ancak türkiyede çok az yüksek lisans vardır. gerçi gelişen bir alan, özel ünilerle de birlikte. o yüzden sen mezun olduğunda onlar da oldukça artmış olur.
dediğim gibi 4 senenin sonunda yapabileceğin işler kısıtlıdır. devlette çeşitli alanlarda (hastane, adliye, cezaevi, emniyet, ordu vs.) veya rehabilitasyon merkezinde zeka ve gelişim problemli çocuklarla çalışırsın. üniden sonra bir sürü eğitim kovalamak gerekir dışarıda özelde danışmanlık, klinik psikologluk yapmak istersen. (ha alanda yasa yok bişi yok istersen hemen de yapabilirsin ama 2 gün sonra bırakır kaçarsın herhalde)
onun dışında psikoloji sadece klinik alandan oluşmaz. endüstri psikolojisi de mezuniyetten sonra hemen başlayabileceğin bir alan. şiketlerin insan kaynakları diyebilirim kısaca. çoğu şiket başta çok ezik şartlarda çalıştırsa da sonradan kariyeri açık bir alan sanıyorum. özellikle işletme mba masterı filan yaparsan, öne çıkmanı sağlar.
bir de gelişim var, anaokullarında sorumlu müdür ya da rehberlik tipi hizmet verebilirsin. yani çok geniş ve güzeldir psikoloji okumak ama ne yapmak istediğini bilmen lazım. yoksa bu işi sevmeden, insanlarla uğraşmak gerçekten güç.

bir de puanının nereye yettiğini bilmiyorum özel üniler açısından istanbulda koç ve bilgi ön planda olmalı. bir de çoğu üninin ekolleri vardır. psikolojide bu konu önem taşır. misal hacettepe sonuna kadar bilişsel davranışçıysa, istanbulda psikanalitik eğitim verilir gibi.

Hukuk tercih etmenizi öneririm. Ülkede bir hukuk patlaması var ;-)

seçtiğin nicke bakılırsa ikisi de sana uygun bölümler. ancak geleceğini burada gelecek yanıtlardan hareket ederek şekillendirmemeni öneririm.

düşünmeden hukuk. üniversiteden sonraki 20 sene (hatta emeklilik süresi de), bu meslek ve bu mesleğin getirdiği maddi kazanç ile geçecek.

etrafımda çok hukukçu var, babam noter, abim avukat. ben de şimdi keşke hukuk okusaydım diyorum. bir kere iyi para kazanıyorlar. bir de avukat-noter olmanın sosyal getirisi var. mesela trafikte polis durduruyor, avukat kimliğini çıkarıyorsun. geç diyorlar.

önündeki 20-30 seneyi etkileyecek bir karar. o yüzden çok iyi düşünmen lazım.

ilginçtir bir arkadaşım da aynı durumu yaşamakta ve bir türlü karar verememekte.ben de ortada kaldıysan hukuk seçmenin mantıklı olduğunu söyledim ona sana da aynısını söylüyorum.muhtemelen psikolojiyi sevdiğin için istiyorsun ama bu kadar puan yapmışken de hukuk seçmek cazip geliyor.ki cazip olan bence hukuk ;).

ilk universiteni 3 hafta sonra birakmandan yola cikarsak sevdigin bir bolumu okumak istedigin acik. bazi onerilerim olcak. birisi, su an unilerde yaz okullari devam ediyor ve 2 haftaya kadar da bitmis olcaklar takribi. yakin zamanda iki bolumun de derslerine gir, okuyan insanlarla konus, ortami teneffus et. seni neyin bekledigi konusunda daha gercekci bir ortam yasayip, onun icindeki insanlarla konusmus olursun. red g psikoloji'den mezun olmanin sorunlarindan zaten bahsetmis. is bulma konusunda hukuk daha avantajli ama istemedigin bir bolumse mutsuz olman da mumkun. yillardir mecbur oldugu icin avukatlik yapan, isinde mutsuz insanlar da tanidim. genel olarak her iki meslek problem cozmeye dayali ve farkli farkli zorluklari, avantajlari var, o kisimlarini sen zaten dusunmussundur. bir ihtimal dusunmedigin bir sey daha onerip tuymek isterim. hukuk okuyup sonrasinda insan haklari gibi psikolojiyle ilintili bir master yapabilirsin. yani hukuk uzerine yapabilecegin master programlari alan secenegi acisindan bence daha zengin ve uluslarasi duzeyde cok farkli master programlari bulman mumkun. istersen onlari da bir arastir ve lisanustu hedefi de dursun aklinin bir kosesinde. sonucta hukuk mezunlari avukat, psikoloji mezunlari da psikolog olmak zorunda degiller. bolumunle ilgili pismanligin ( sayet olursa) mezuniyetine engel olmazsa, bunu farkli yonlere de kaydirabilirsin. bu ihtimali de hatirlatmak isterim.

tabiki daha çok para kazandıranı yani hukuk okumanı ve evine en yakın okulu seçmeni öneririm ben
yol derdi ev arkadaşı derdi olmadan okumak gibisi yok bence

insanlarla ilgilenmeyi seviyosan ve okurken kafayı kırmam, bilakis öğrenmek zevkli olur dersen eğer.. psiokolojiyi; daha cevval, tuttuğunu koparan ve olaylara karşı analitik yaklaşımlı bi insansan.. hukuku seçebilirsinn. işini bilirsen ikisinde de para var. ama yapına uygun sevebileceğin bi işe yönelmen de güzel olmaz mı..

rhb'ye selam ederim!

(bkz: this is england)

(bkz: amistad)
(bkz: the human stain)
(bkz: angst essen seele auf)

hotel ruanda
mississipi burning

missisippi burning güzeldi bir kaç sene evvel cnbc e de vermişlerdi
malcom x var tam ırkçılık sayılmaz ırkçılıkla mücadele eden malcom x i anlatır

benim de aklima ilk olarak "this is england" geliyor. son zamanlarda cekilmi$ ve irkciligi konu alan carpici bir filmdir.

film demişsin ama aklıma 2 dizi geldi. 80'lerin başlarıydı sanırım trt'de gösterildiğinde.
the roots - kökler
uncle tom's cabin - tom amcanın kulübesi

(bkz: shadrach)
(bkz: do the right thing)

(bkz: la vita e bella )
(bkz: va vis et deviens )

aslında tüm kurgu ırkçılık üzerine olmamakla beraber coenlerin yorumunu da görmek lazım:

(bkz: o brother where art thou)

Şurayı araştırarak da güzel ve az bilinen filmleri bulabilirsin:

www.imdb.com

en.wikipedia.org

Alman fasizmi ve Yahudi soykirimi:

(bkz: Jakob the Liar) (film hakkindaki nacizane yorumum: #11110017)

Bu film cok kisi tarafindan bilinmez ama Kitle Iletisim Kuramlari dersinde bir hocamiz tarafindan tavsiye edilmisti, cok da begenmistim. Adi bilinmeyen ama tas gibi olan filmlerdendir. (Bulamazsaniz yardimci olabilirim sanirim)

taking sides
max

(bkz: In the Heat of the Night)